20 Mart 2012 Salı

Milli Takım mı? Ümmi Takım mı?Formanın rengi şimdilik “Türk mavisi” yakında “türbe yeşili” olacak!


Türkiye tamamen Temmuz ayı başında görüşülecek olan AKP’nin kapatma davasına odaklanmışken, Milli Takımımızın EURO 2008’de göstermiş olduğu başarı AKP’nin imdadına yetişti.
Türkiye tamamen Temmuz ayı başında görüşülecek olan AKP’nin kapatma davasına odaklanmışken, Milli Takımımızın EURO 2008’de göstermiş olduğu başarı AKP’nin imdadına yetişti.

Türkiye’nin ikinci gündemi futbol
EURO 2008 turnuvasının 7 Haziran tarihinde başlamasıyla birlikte Türkiye’nin gündemi de ikiye bölündü. Bir taraftan siyasi gündem olarak AKP’nin kapatılma davası tartışılırken, bunun yanına bir de Türk Milli Takımı’nın EURO 2008’de çeyrek finale kalmasıyla birlikte gittikçe artan Avrupa Şampiyonası heyecanı eklendi.
Türkiye tamamen Temmuz ayı başında görüşülecek olan AKP’nin kapatma davasına odaklanmışken, Milli Takımımızın EURO 2008’de göstermiş olduğu başarı AKP’nin imdadına yetişti.
El değiştirdikten sonra tamamen AKP’nin yarı resmi yayın organına dönen Sabah gazetesi, 17 Haziran tarihinde “Yalnız ve Güzel Ülkenin Sevinci” manşetiyle çıktı. Manşetin altındaki spotta da; “Milliler, kapatma davası, türban ve darbe söylentileri ile gerilen 70 milyonu tek yürek yaptı, sokağa döktü” deniliyordu.
Peki, Milli Takım çeyrek finale kalarak ülkeyi gerçekten sevince boğabildi mi? Özellikle son iki maçını kazanarak gruptan çıkan ve çeyrek final oynamaya hak kazanan Millilerimiz, Türkiye’ye sevinç yaşatırken özellikle Fatih Terim’in ve Federasyon Başkanı Hasan Doğan’ın açıklamaları bu sevince gölge düşürdü.
Öyle ki ilk defa bir futbol zaferi bu kadar sönük bir şekilde kutlandı. Çünkü Türk insanını kendi Milli Takımından bile soğutacak gelişmeler yaşandı ve bütün bu yaşananlar da bir şekilde hayata yansıyor.
Bunun en başta gelen sebeplerinden biri hiç kuşkusuz Hasan Doğan ve Fatih Terim’in yarattığı gerilim. Diğer bir sebep de futbolla siyasetin ilk defa bu kadar iç içe girmesi. Her Allah’ın günü millete efelenen Tayyip’e bir de Hasan Doğan’la Terim eklenince insanlar artık galibiyetlere bile sevinemez oldular.
Bütün bunlara ek olarak Futbol Federasyonu’nun AKP’lilerin eline geçmesi ile yeniden başlayan futbolda tarikatlaşma tartışmaları var.
Bunu aşağıda uzun uzadıya ortaya koymaya çalışacağız. Bu olay, yani futbolda tarikatlaşma tartışması uzun süreden beri ara ara yürütülen bir tartışma ve bütün olgularıyla birlikte ortaya konularak değerlendirilmeli. Çünkü bugüne kadar sadece birkaç isim üzerinden yürütülen futbolda tarikatlaşma tartışmaları artık kişileri aşmış ve Türk Milli Takımı’nın tamamına sirayet etmeye başlamıştır. Bu noktada teşhisi erken koymak tedaviyi mümkün kılacaktır.
Burada AKP’nin futbol camiasını ele geçirme çabalarından bahsederken işin sportif alanına pek girmemeye çalışacağız. Yanlış anlaşılmasın, futbol konusunda Fehmi Koru ya da Hasan Cemal kadar yorum yapamadığımızdan değil; sadece konumuz bu olmadığından böyle bir yol izleyeceğiz.
Bu arada Türk Milli Takımı’nın aldığı başarılı neticeler Hasan Cemal’in Türklük gururu yaşamasına sebep olmuş. Kendisi de 18 Haziran tarihli yazısında yaşadığı olayı şaşkınlıkla anlatıyor. Zürih’te gittiği bir lokantada kendisinin Türk olduğunu anlayan İtalyan taraftarların gösterdiği ilgiden gururla bahsediyor. Türk Milli Takımı’na Hasan Cemal’in Türklüğünü hatırlattığı için kendisi adına teşekkür ederiz.
Fehmi Koru için ise söyleyecek kelime bulamıyorum açıkçası. Futbolla Fehmi Koru’yu ne kadar uğraşsam da yan yana getiremedim. Buradan kendisine sahalarda bilinen bir tezahüratla sesleniyoruz: “Fehmi evine, futbol senin neyine!”
Futbol kulüplerinde tarikatlaşma
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi futbolda tarikatlaşma meselesi eski bir mesele. Özellikle Fethullahçılar stratejik olarak her alanda olduğu gibi spor camiası içinde de yoğun bir örgütlenme çabasının içerisindeler.
Bunun bilinen en somut örneği ise Galatasaray kulübünde yaşananlar ve Hakan Şükür gerçeği. Futbol Türkiye’de kitleleri en çok etkileyen spor dalı ve AKP’nin ya da Fethullahçıların bu alanda hakimiyeti ele geçirmeleri zaruri.
Bilindiği gibi Galatasaray’daki hikaye de yaklaşık 10 yıllık bir hikaye ve baş aktörü de Fethullah’ın nikâh şahitliğini yaptığı Hakan Şükür. Ve geçtiğimiz yıllarda Hakan Şükür sadece Galatasaray’da değil, Milli Takım’da da tarikatlaşmanın kilit adamı rolünü oynadı. Bugün geldiğimiz nokta ise Hakan’ın örgütlenme çabasının meyvelerini toplamaya başladığı dönem.
Bir dönem Galatasaray’da Emre’lere, Okan’lara, Arif’lere “abi”lik yapan Hakan artık Milli Takım’da değil. Ama onun yerine de aynı vazifeyi yapan biri var. En son Çek Cumhuriyeti maçından sonra basın mensuplarına hareket çekerken gördük kendisini.
Futboldaki Fethullahçı örgütlenme sadece Galatasaray’la sınırlı kalmadı elbet. Bu virüs bugün Beşiktaş ve Fenerbahçe gibi büyük takımlara da bulaşmış durumda. AKP’li belediyelerin özellikle 1. Lig’de mücadele eden takımlarını da göz önüne alırsak durumun vahameti ortaya çıkıyor. Bunlara ek olarak bir de sponsorluk anlaşmalarını eklediğimizde tablo tamamlanmış oluyor. Bir taraftan Şeriatçı sermaye, bir taraftan Şeriatçı futbolcu, bir taraftan da Şeriatçı iktidar arasında sıkışan futbol takımları Türk futbolunun halini ortaya koyuyor..

Hasan Doğan
Hasan Doğan’ı Futbol Federasyonu Başkanı seçtirmesiyle AKP belki de en stratejik adımını atmış oldu. Böylece Şeriatçı örgütlenme Futbol Federasyonu’nun tepe noktasını da ele geçirmiş oldu. Hasan Doğan’ın Tayyip’le olan sıkı ilişkileri de göz önüne alındığında Türk futbolunun geleceğinin ne kadar karanlık olduğu ortaya çıkıyor.
Fatih Terim
Federasyon Başkanının her daim arkasında olduğunu söylediği Fatih Terim de gitgide Tayyipleşme eğilimi gösterenlerden. Aynı külhanbeyi tavırlar, ağzını her açtığında birilerinden hesap sormalar, ne ararsanız var. Ama maçta Türkiye geriye düşünce çıt yok. Şu hale bakar mısınız? Adama “İmparator” dedik, başımıza mafya babası kesildi.

Hasan Doğan başkan AKP şampiyon
Son olarak geçtiğimiz Şubat ayında Hasan Doğan’ı Futbol Federasyonu Başkanı seçtirmesiyle AKP belki de en stratejik adımını atmış oldu. Böylece Şeriatçı örgütlenme Futbol Federasyonu’nun tepe noktasını da ele geçirmiş oldu.
Hasan Doğan’ın Tayyip’le olan sıkı ilişkileri de göz önüne alındığında Türk futbolunun geleceğinin ne kadar karanlık olduğu ortaya çıkıyor.
Levent Bıçakçı döneminde Futbol Federasyonu Asbaşkanı olan Hasan Doğan’ın en önemli özelliği Tayyip’in yakın arkadaşı olması. Ramsey’in ortağı olan Hasan Doğan’ın ablası, Ramsey’in sahibi Remzi Gür’ün eşi. Remzi Gür ise hepinizin bildiği gibi Tayyip’in çocukları Amerika’larda okusun diye burs veren kişi. Bir de Tayyip’in her yıl tatil yaptığı Ekinlik Adası’ndaki evin sahibi. Remzi Gür ile ilgili son gelişme de bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, eski CHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım’a “rüşvet vermeye teşebbüs ettiği” iddiasıyla yargılandığı davadan 10 ay hapis cezasına çarptırılması.
Şimdi böyle bir adamın Futbol Federasyonu’nun başına getirilmesiyle AKP burada tam egemenlik sağlamaya çalışıyor. Futbol Federasyonu’nun siyasal iktidardan bağımsız olması önemlidir. En basitinden EURO 2008 gibi uluslararası turnuvalara katılmak için bu aranan şartlardan biridir.
Hasan Doğan eliyle Futbol Federasyonunun AKP’nin eline geçmesi aynı zamanda futbolun tarikat-cemaat kıskacına alınması anlamına geliyor. En son İsviçre’de Milli Takım futbolcularının toplu olarak Cuma namazına gitmeleri AKP açısından alınan mesafeyi gösteriyor. Bu, Türk futbol tarihinde görülmemiş bir şeydi ve beklenen tepki de ne yazık ki oluşmadı. Bir dönem de Hakan Şükür’ün yolda takım otobüsünü durdurup namaz kıldırmaya çalışması gibi bir olay olmuştu. O olaydan beri ilk kez Milli Takım böyle bir olayla gündeme geliyor.
En son medyanın EURO 2008 organizasyonu için eleştirilerine konu olan Hasan Doğan medyayı tehdit etti:“Şimdi bununla ilgili yayın yapanların, Futbol Federasyonu’nun bütçesinden bu kişilerin ağırlandığı hatta peşkeş çekildiği gibi iddiaları var. Bunların hiçbirinin aslı esası yoktur.
Medyacı kılığında paralı tetikçiler var. Bunları gayet iyi biliyoruz. Onlarla mahkemelerde hesaplaşacağız. Futbol Federasyonu’ndan herhangi bir şekilde uygun olmayan ödeme yapılmamıştır. Hepsinin açık, şeffaf şekilde hesabını veririz. Federasyonun parası, pulu emin ellerdedir. Herkes bundan emin olsun.”
Bu söylem bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Bu tıpa tıp Tayyip üslubudur. Medyada yer alan eleştiriler için konuşan Tayyip de birebir aynı ifadeleri kullanmıştı. E ne de olsa çok yakın arkadaşlar. Adam hem Olli Rehn gibi tipleri bizim ödediğimiz vergilerle tribünde ağırlıyor hem de efeleniyor iyi mi? Zaten dediği gibi her şey açık ve şeffafsa neden bu kadar asabiyet yapıyor ki? Açıklayıversin olsun bitsin.
Bununla birlikte AKP’nin futbol ligi üzerine çalışmalar da yoğunlaşıyor. Bu çalışmalardan biri de AKP’li belediyelerin sahibi olduğu kulüpler üzerinden yürütülüyor.
Bu plana göre Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sahip olduğu Ankara Spor, İzmir’in ünlü takımı Göztepe’yi satın alacak. Böylece Göztepe 1. Lig’e çıkarken yerel seçimler öncesinde İzmir’e önemli bir yatırım da yapılmış olacak.
Bir diğer satın alma olayı da İstanbul Büyükşehir Belediye Spor’la Kasımpaşa arasında olacak. Böylece 1. Lig’den düşen Tayyip’in takımı Kasımpaşa yeniden 1. Lig’de top koşturacak. Yani anlayacağınız AKP futbol liglerini de kendine benzetiyor. Oldu olacak ligin adını da 1. AKP Ligi diye değiştirin.
Terim de Tayyipleşiyor
Federasyon Başkanının her daim arkasında olduğunu söylediği Fatih Terim de gitgide Tayyipleşme eğilimi gösterenlerden. Aynı külhanbeyi tavırlar, ağzını her açtığında birilerinden hesap sormalar, ne ararsanız var. Ama maçta Türkiye geriye düşünce çıt yok.
Portekiz maçı kaybedildiğinde eleştiri oklarına hedef olan Terim, İsviçre maçını kazanır kazanmaz hesap sormaya başladı: “Huzurumuzu kaçırmak için bu yayınlara hâlâ devam edenleri biliyoruz. Şimdilik daha fazla bu konuyu konuşmak istemiyorum. Ama İstanbul’a dönünce bu arkadaşlarla hesaplaşacağız.”
Şu hale bakar mısınız? Adama “İmparator” dedik, başımıza mafya babası kesildi. Futbolun doğasında bu vardır, yenince nasıl övülüyorsan yenilince de eleştirilirsin. Eleştiri kabul etmemek, “Bunların kim olduğunu biliyoruz. Bunlarla hesaplaşacağız” tarzı yaklaşımların lisedeki “çıkışta görüşelim” yaklaşımından hiçbir farkı yoktur.
Bir de sen kimsin ki spor medyasından hesap soruyorsun? Seni İmparator yapan o medya. Alt tarafı bir maç kazanmışsın ki o da senin görevin.
Çek Cumhuriyeti maçından sonra yaptığı açıklamalarda; “Benim işim mucize yaratmak. Bu da biraz zaman alıyor” demiş. Benim bildiğim mucize yaratmak peygamberlere has bir özelliktir. O da Allah’ın izniyle yapılır.
Son olarak yine Çek Cumhuriyeti maçından sonra yaptığı değerlendirmede; “Eleştirilerle saldıranlar ve fırsattan istifade hakaret etmeye çalışanlar var. Çek maçını kaybetseydik muhtemelen darağaçları kurulabilirdi. Oyuncularım ve ben orada asılabilirdik. Demek ki biz darağaçlarını da yıkıp geçtik” diyor.
Adamı bilmesen zannedersin Atatürk! Boynunda idam fermanıyla ülke kurtarıyor. İnsan bu kadar da kendini beğenmiş olmaz ki!
Türk futbolu için en hayırlı iş Fatih Terim’in bir an önce Milli Takım’ın başından gitmesidir. Hazır transfer sezonu da açılmışken kendisinin iyi bir Avrupa takımı bulmasını diliyoruz. Bizim artiste değil teknik direktöre ihtiyacımız var.

Emre Belözoğlu Arda Turan Sabri Ateş
Emre Belözoğlu, Arda Turan ve Sabri Ateş. Üçü de Şehremini Lisesi’nde AKP’nin İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ata Özer tarafından keşfedilen öğrenciler. Daha sonra Galatasaray’da yetiştirilip “Abi”leri Hakan Şükür’ün yoluna sokuldular.

Medyanın Fethullahçı aşkı
Turnuvanın ilk maçında Portekiz’e 2-0 yenilerek turnuvaya kötü başlayan Millilerimiz, sonraki iki maçlarını kazanarak gruptan çıktılar. İlk maçta oynatılan Emre daha sonraki maçlarda sakatlığını ileri sürerek takımdaki yerini almadı. Onun yerini ise Arda doldurdu. Emre gerçekten sakat mıydı yoksa turnuvadan umudu kesmişti de ondan mı takımdaki yerini almadı bilinmez ama böyle bir iddianın tartışılması bile kendisi için bir utanç kaynağıdır herhalde. Çünkü medyada bununla ilgili pek çok şey de yazılıp çizildi. Konu ile ilgili herhangi bir açıklama yapmayan Emre, sadece Çek Cumhuriyeti maçı sonunda basın mensuplarına hareket çekmekle yetindi. Aslında bu hareket bile durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koyuyor.
Bir de Arda meselesi var tabi. Özellikle Çek Cumhuriyeti maçından sonraki iki gün boyunca manşetlerden inmeyen Arda maçın kahramanı ilan edildi. Maradona bile ilan edilen Arda, yere göğe sığdırılamadı. Oysa Çek Cumhuriyeti maçında iki gol atarak galibiyeti getiren Nihat’ın çeyrek finale çıkmamızdaki rolü daha büyüktü. Sonuçta Çekler karşısında beraberliği ve galibiyeti getiren golleri Nihat atmıştı. Ama Nihat yerine Arda’nın ön plana çıkarılmasıyla hem Nihat’ın hakkı yenmiş oldu hem de medyadaki Fethullahçıların etkisi ortaya çıktı. Sanki koskoca Milli Takım’da fiyatını katlayan ve Avrupa kulüplerinden teklif alan bir tek Arda vardı. Sanki Nihat iki gol atmamıştı ya da her üç golün pasını da Hamit vermemişti.
Bu durum ister istemez şu soruyu akla getirdi: Arda da mı Fethullahçı? Öyle ya maçın aslında birden fazla kahramanı varken neden sadece Arda bu kadar ön plana çıkarılıyordu? “Milli” kelimesinden tiksinen Taraf gazetesi bile 16 Haziran tarihli sayısının ilk sayfasını tamamen “milli maç”a ayırıyorsa bunda bir iş var demektir.
Arda ile ilgili ortaya atılan iddialar da ilginç. Çünkü Arda da Emre ekolünden geliyor. Bildiğiniz gibi Emre Şehremini Lisesi’nde okurken Fatih Terim tarafından keşfedilerek Galatasaray’a kazandırılmıştı. Şehremini Lisesi bugün İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürüten Ata Özer’in müdürlük yaptığı lise. Hani büyük medya tarafından “Atatürkçü Müdür” övgüleriyle pohpohlanan Ata Özer’den bahsediyoruz. Herhalde çok Atatürkçü olduğu için AKP tarafından İl Milli Eğitim Müdürlüğüne getirildi. Arda da yıllar sonra yine Şehremini Lisesi’nde öğrenciyken Fatih Terim tarafından keşfedilerek Galatasaray’a kazandırılmış. Bunlara bir de Sabri’yi eklemek gerekir. Anlaşılan Şehremini Lisesi eğitim kurumu değil Fethullahçı futbolcu yatağı. Arda’nın Emre ile aynı yolları geçmesi ister istemez Fethullahçılığı konusundaki kuşkuları artırıyor. Ve yine anlaşılıyor ki Fatih Terim’in Fethullahçı futbolcu keşfetmekte üstüne yokmuş.
Türk futbolunun geleceği tehlikede
Turnuva başlarken Fatih Terim ile Orhan Pamuk arasında bir polemik yaşanmıştı. Türk Milli Takımı’nın aşırı milliyetçiliğe hizmet ettiğini söyleyen Pamuk’a Terim; “Orhan Pamuk, yetersiz milliyetçi bana göre”demişti. Şimdi bazı aklı evveller bizim için de aynı şeyi söylemeye kalkabilirler. O nedenle cevabımızı da şimdiden verelim ki arkadaşlar yorulmasın. Bütün bunları kişisel düşmanlıktan falan yazmıyoruz. Milliyetçiliğimiz de tastamamdır. Türk Milli Takımı’nın geleceğini düşündüğümüz için yazıyoruz.
Çünkü bugün Türk Milli Takımı AKP eliyle Türkiye Ümmi Takımı haline getirilmeye çalışılıyor. Toplumsal hayatın her alanında olduğu gibi spor alanında da Şeriatçı kuşatmayı yarmak devrimcilerin görevidir. Bugüne kadar hiçbir konuda uyarılarımızı ortaya koymaktan çekinmedik, çekinmeyiz de.
Türk Milli Takımı en sıkıntılı dönemlerini hep Terim döneminde yaşadı. Bunun sebebi de pek saygıdeğer İmparatorumuzun “küçük dağları ben yarattım” triplerindendir. Türk insanının elinde bir tek futbolu kalmış. Sevineceği, gurur duyacağı tek şey yeşil sahalardaki başarılı sonuçlar. Şimdi AKP, futbolu da Şeriatçılaştırmak için büyük çaba gösterirken sadece ve sadece uyarıyoruz. Türkiye Futbol Federasyonu ve Türk Milli Takımı bir an önce AKP kıskacından kurtulmalıdır. Aksi takdirde Türk Milli Takımı diye bir şey kalmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder