10 Mart 2013 Pazar

Es-Es'e İzmir'den sevgilerle...


Türk  Futbol Tarihinin gelmiş geçmiş en iyi Takımlarından biri olan Eskişehirspor'un
Efsane Kadrosuna ve Büyük Kaptan'ı Fethi Heper'e,Rahmetli Başkan Aydın Begiter'e
ve elbette unutulmaz Amigo Orhan'a saygı ve sevgilerimle...
Eskişehirspor'u Göztepe'mizin sayfasında paylaşmaktan onur duyarım...

Göztepe'den Tam-35 selamlar...
Ali Efeoğlu-İzmir...
........................................................................................................................................................

Anadolu takımlarının taraftarları için Türk futbolundaki kırmızı siyah bir rüyaydı Eskişehirspor. Bir devrimdi, bir isyandı, bir umuttu. Futbola hakim İstanbul beyleri içinse tehdit dolu bir muhtıra. Ve hiç karşılarına çıkmasını istemedikleri korkulu bir rüya...
İnsanların evlerinden çıkmaktan iyice üşenir hale geldikleri; parası sezon başından ödenmiş kombine kartlarına rağmen maçları televizyonun karşısındaki rahat koltuklarından izlemenin gün geçtikçe daha cazip hale geldiği; ligimizin adının başında artık “Süper” ibaresi olmasına karşın taraftarların gidebilecekleri maç sayısıyla gittikleri maç sayısının giderek eşitlenmeye başladığı zamanlardayız.
 
Üşenmenin makul, statta maç izlemenin zahmet olarak görüldüğü bu zamanlarda 330 km uzaktaki bir kentte oynanan ikinci hatta üçüncü lig maçına İstanbul’dan trenle taraftar gruplarının gitmesi oldukça ilgi çekici bu yüzden. Haydarpaşa’dan Ankara istikametine giden trenin bir vagonuna doluşan bu grubun ellerindeki bayrakların, boyunlarında kaşkolların, rengi hep aynı: kırmıziyah.

Eskişehirspor ülkemizdeki pek çok kent takımı gibi 1960’lı yıllarda kuruldu. Kuruluşunda,  tıpkı diğer takımlarda olduğu gibi, 1961’de Federasyon başkanı Orhan Şeref Apak gibi bir futbol misyonerinin büyük payı vardı. Apak futbolun ülke çapında yaygın bir spor haline gelmesi için yalnızca 2. ve 3. lig’in kurulmasına öncülük etmedi, yerel takımların birleşerek kent takımlarını oluşturması fikrinin de babası ve uygulayıcısı oldu. Artık Milli Lig denince akla İstanbul değil, Anadolu Kulüpleri de gelecekti. 1965 yılında üç yerel takımın, İdman Yurdu, Akademi Gençlik ve Yıldıztepe’nin birleşmesiyle kuruldu Eskişehirspor. Diğer bazı yeni kurulan Anadolu kulüplerinin aksine onlar herhangi bir İstanbul takımının renklerini almamaya kararlıydılar. “Eskişehir’i en iyi Lületaşı’nın beyazı, kentin ev sahipliği yaptığı Havacılar’ın mavisi temsil eder” fikri başta kabul gördü ama mavi-beyazın Yunan bayrağını hatırlatabileceği olasılığı bu fikrin çöpe atılmasına sebebiyet verdi. Ardından “kırmızı siyah”ta karar kılan kurucular Orhan Şeref Apak abilerine de bir anlamda vefa borçlarını ödüyorlardı. Ne de olsa Eskişehirspor’un kurulmasına büyük katkıları olmuş Apak bir zamanlar bir başka kırmızı siyahlı takımın, Gençlerbirliği’nin sembolleşmiş kaptanıydı. 

Anadolu yıldızı Eskişehirspor, Eskişehirspor’un yıldızı Fethi Heper

Eskişehirspor’un 18 kişilik kadrosu yapılan hazırlık maçlarının ardından şekillenir. 8 Ağustos 1965’te Gençlerbirliği ile yapılan hazırlık maçında Eskişehirspor tarihindeki ilk golü atar. Bu golün altında 42 yıllık tarihinde kırmızı siyahlı Eses formasını üstüne geçirmiş en büyük futbolcu olarak anılacak bir oyuncunun imzası vardır: Fethi Heper.
Birinci ligde iki kez gol kralı olan Fethi Heper futbolcu bir aileden geliyordu. Öyle ki 1960 yılında lisanslı olarak top oynamaya başladığı Eskişehir Gençlik Kulübü’nde iki ağabeyiyle birlikte forma giyiyordu. Heper bu takımda iki kez gol kralı olmayı başarıyordu. Bu yıllarda ağabeyi elinden tutup Fethi’yi Galatasaray’a götürüyor ve Gündüz Kılıç’a “Alın, eti sizin kemiği bizim, para istemez,” diyordu. Kadro zenginliği yüzünden, Kılıç ileride pişman olacağını bile bile, “kardeşin başka takımlarda oynasın,” diyerek teklifi geri çevirince mecburen iki kardeş Eskişehir’e dönüyorlardı. Gerçekten de bu olaydan yaklaşık 3 yıl, Eskişehirspor tarihinin ilk golünü atmasından ise tam olarak iki hafta sonra Fethi Galatasaray’la yapılan hazırlık maçında Turgay Şeren’in  koruduğu kaleye iki gol birden gönderiyordu. (hatta üç. Son golünü Sarı Kemal olarak bilinen hakem Kemal Kaya ofsayt gerekçesiyle, belki biraz da çiçeği burnunda bir takımın Galatasaray ile berabere kalmasına gönlü razı gelmediği için iptal ediyor.) 1970’de futbolu bıraktığında Galatasaray’ını güvenebileceği bir veliahta emanet etmek isteyen Metin Oktay, Fethi’nin transferi için devreye giriyordu. Anne tarafında akrabası olan Metin Oktay ağabeyini dikkatle dinliyor Fethi Heper. Ama önce ailesinin arzuları, sonra yüreğindeki Eskişehirspor ve takım arkadaşlarına duyduğu sevgisi daha ağır basınca Eskişehirspor’da kalıyor. Fethi Heper’i büyük futbolcu yapan yalnızca golleri değilmiş anlayacağınız... Günümüzdeki gençlerin bu ekolden öğreneceği çok şey var.
Efsanenin hamurunda fedakarlık var, arkadaşlık var...

Eskişehirspor’un birinci ligde mücadele ettiği 1960’lı yılların ikinci yarısında takımın sol bek mevkiinde oynayan Necdet Yıldırım, takım arkadaşlarını yalnız bırakmamak için dışkısından gelen kan gibi emareleri hocalarından ve yöneticilerinden saklamıştı. Oysa bu emareler bağırsak kanseri gibi ölümcül bir hastalığın habercisiydi. Bu şekilde 68 yılında pek çok maça çıkan Necdet erken tanı ve tedavi şansını da yitirmişti. İngiltere’ye tedaviye gönderilen Necdet için Eskişehirspor taraftarı tarihte duyulmadık bir ilke imza atmışlar ve futbolcularına kol kanat germesi için Sabuncakis’ten Kraliçe Elizabeth’e çiçek göndermişlerdi. Kraliçe Elizabeth’in bu çiçek için gönderdiği teşekkür mektubu Milliyet gazetesinin 26 Şubat 1969 tarihli nüshasında yer alıyordu: Kırmızı Gül Buketine Teşekkür Eden Kraliçe’nin Eskişehirsporlular’a Mesajı: Necdet’in Durumu Çok İyi.”

Eskişehirspor tarihi bu türden hikayelerle dolu: kaybettiği yeni doğmuş bebeğini defneder etmez formasını sırtına geçirenler (İsmail Arca); yürümekte bile zorluk çekecek kadar sakatken ya da ayak parmağı kırıkken (Faik Şentaşlar) takımı yalnız koymamak uğruna maça çıkan, hatta çıkan omzuna rağmen oyuncu değişikliğinin olmadığı o dönemde takımını 10 kişi bırakmamak için maça devam eden (Mahmut Şölenişçi) cengaver yürekli futbolcular. Bunlar aynı zamanda bir Anadolu takımının nasıl olup da bir efsaneye dönüşebildiğinin ipuçları. Ortada bir gizem yok görüldüğü kadarıyla, futbolu yalnızca ayaklarıyla değil yürekleriyle oynayan bir futbolcular grubu var sadece. Ve bunu görüp yeterince takdir edebilen bir taraftar kitlesi.

Eses liglerde Abdullah Gegiç’le esmeye başlıyor

Kurulduğu yıl 2. Lig Beyaz Grup’da mücadele etmeye başlayan Eskişehirspor’un kadrosunda Fethi Heper dışında, Nihat Atacan, Kamuran Yavuz, İsmail Arca gibi sonradan ismi çok duyulacak oyuncular vardı. Bu kaliteli takımla grup mücadelesini Bursaspor’un ardından ikinci tamamlayan Eskişehirspor gözünü terfi maçlarına diker. Çok da beklemedikleri bir başarıdır bu ama bu noktaya geldikten sonra da hedef büyütmekte sakınca görmezler. Eskişehirspor tarihinin tartışmasız en popüler yöneticisi Aydın Begiter bu maçlar öncesinde bir akşam futbolcuları etrafına toplar ve masaya koyduğu ekmek, Kur’an, kılıç üstüne şampiyonluk andı içtirir onlara. Futbolcular içtikleri anda uygun bir futbol ortaya koyarlar ve Eskişehirspor’u 1. Lig’e taşırlar.

1966-67 sezonunda ligi 8., 1967-68 sezonunu ise 9. olarak bitirir Eskişehirspor. Ama ikinci yılında takımın geleceğini kökten değiştirecek bir gelişme yaşanır: futbolun profesörü Abdullah Gegiç, Eses’in teknik direktörü olur. Önceki sezon Fenerbahçe’yi çalıştıran ama Fenerbahçe ile özdeşleşmiş “acil başarı, hemen şimdi” geleneğine uygun bir tablo yaratamayınca görevine son verilen Gegiç, 1964-65 sezonunda başında olduğu Partizan’a Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda final oynatmasıyla tüm dünyanın tanıdığı bir hoca haline gelmişti. Finalde Real Madrid gibi bir takıma eleniyorlardı, hem de ikinci maçta son 15 dakikada yedikleri iki golle...

Gegiç aynı zamanda bir futbol filozofu olduğu için gerek oynattığı futbolla, gerekse kendine has antrenman metotlarıyla Türk futboluna yeni açılımlar getirdi. Eskişehirspor modern futbolun pek çok gereğini daha o yıllarda yerine getirmeye başlamıştı Gegiç sayesinde. Futbolcuların Gegiç’in istediği kıvama gelmesi için bir yıl geçmesi yetmişti. 1968-69 sezonunda Gegiç’in talebeleri artık hocalarının kafasındaki futbolu sahada ortaya koyabiliyorlardı. Şampiyonluk için iki takımın adı geçer olmuştu: Galatasaray ve Eskişehirspor; ki bu bile Türk futbolunda başlı başına bir devrimdi!

Eskişehirspor ligin son maçına kadar şampiyonluğu kovaladı. Liderlik koltuğuna bir o, bir Galatasaray oturdu bu soluk kesen mücadelede. Ama son gülen yine bir İstanbul beyi olmuş Galatasaray üç puan farkla şampiyonluk kupasını kaldıran takım olmuştu. Tabi şu hala bilinmez... İstanbul’da birbirleriyle karşılaştıkları 2-2’lik maçta Avusturyalı hakemin icat ettiği penaltı olmasa ipi göğüsleyen Eses olur muydu?
Ertesi sezon Eskişehirspor ligi bu kez yedi puan farkla Fenerbahçe’nin ardından ikinci olarak bitiriyordu. 1969-70 sezonunun Kral’ı neyse ki Eses’lerden çıkıyordu. Fethi Heper attığı 13 golle Gol Kralı oluyordu. Fethi aynı başarıyı ertesi sezon da sergileyecek, yalnız bu kez gol sayısını 20’ye çıkaracaktı. Ligin en çok gol atan ikinci oyuncusu da Eskişehirsporlu idi üstelik: 17 gol atan Şevki Şenlen.

Eskişehirspor İstanbul takımlarının korkulu rüyası olmayı sürdürse de ikincilik geleneğine 1970-71 sezonunda bir yıllığına ara veriyor ve ligi 4. olarak tamamlıyordu. 1971-72 sezonunun sonunda Eskişehirspor yeniden alıştığı basamaktaydı. Eskişehir spor tarihinin üçüncü ve son lig ikinciliğini kazanıyordu. Şampiyonluğu ise Fenerbahçe’den Galatasaray devralıyordu.  

1975-76 sezonundaki hızlı düşüşe kadar (9.) ligi iki kez 3., bir kez de 4. olarak tamamlayan Eses’ler (1972-73, 1973-74, 1974-75), devamında kötü geçen üç sezonun ardından 1978’de yeniden toparlanmaya başlıyorlar. Ama yine de eski günlerin gerisinde kalan bir performans ki bu, dereceleri yalnızca iki kez 6’ıncılık, bir kez de 7’incilik. (1978-79, 1979-80, 1980-81) Ve ondan sonra Eskişehirspor’un düşüşü başladı. Türk futbolseverlerin hep yükseklerde görmeye alıştığı Anadolu Yıldızı 2. Lig’e hatta daha önce hiç yer almadığı 3. Lig’e kadar düşecekti.
 
Eskişehirspor güzel futboluyla diğer takımlara üstünlük sağladığı yıllarda çeşitli kupaları müzesine götürdü. 1969-70 sezonunda Lig olmasa da, Türkiye Kupası’nı kaldıran takım oluyordu. Başbakanlık Kupası’nı da tam üç kez kazandı. (1965-66, 1971-72, 1986-87) Kaptan Fethi’nin Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı dönemin reis-i cumhuru Cevdet Sunay’ın elinden aldığı sezon ise 1970-71’di.    

Avrupa Avrupa duy sesimizi...
 
Liglerde gösterilen başarıların ödüllerinden biri de Avrupa’da ülkeyi temsil etme hakkı. Eskişehirspor, Türk futbolunun Avrupa’da bir değer olmadığı zamanlarda ülkesini temsil etmek için Avrupa arenasına çıktı. Eses’in Avrupa macerasına bakıldığında geriye iki unutulmaz anının kaldığı görülür. Biri şüphesiz 1971-1972 Kupa Galipleri Kupası’nda Fethi’nin Finlandiya temsilcisi Mikkelli takımının ağlarına gönderdiği 4 goldür. Bu 4 gol bugüne kadar kırılamayan bir rekor olarak günümüze dek gelmiştir.

İkinci anı ise, geçtiğimiz ay Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi dışına ittiği Sevilla’nın 1970-71 sezonu UEFA Kupası’nda Eskişehirspor tarafından elenmesidir. Denebilir ki Eskişehirspor tarihinin en anlamlı, en değerli maçını oynamıştır Sevilla ile.
O günkü adıyla Avrupa Fuar Şehirleri Kupası’nın ilk turunda eşleşmişti iki takım. O zaman da La Liga’nın en iyi takımlarından biri olan Sevilla kesin olarak favori görülmektedir ve ilk maç İspanya’dadır. İki takım 5 Eylül 1970’te 40 dereceye varan bir sıcaklıkta karşı karşıya gelirler. Tüm olumsuzluklara rağmen Eskişehirspor varını yoğunu ortaya koyuyor, gol atmaya muvaffak olamasa da, kalesini yalnızca bir gollüğüne açıyordu. 1-0 mağlubiyet hiç de kötü bir sonuç değildi.

16 Eylül 1970’de Eskişehir bir Avrupa devini misafir ediyordu. Elbette hala kimsenin tur için ümidi yoktu. Sahaya Mümin-İlhan, Abdurahman, Kamuran, İsmail – Süreyya, Doğan, K.Burhan, Vahap – Fethi, Ender Konca onbiriyle çıkıyordu Eses. Nihat Atacan, Halil Güngör de sonradan oyuna dahil olacaktı.

Eskişehirspor’a şans tanımayan Türkler, Acosta’nın 77. dakikada attığı gole belki sevinmiyorlardı ama en azından haklı çıktıklarını görmenin kaypak memnuniyetinden bir nebze sebeplenmişlerdi. Ama Eskişehirspor 10 dakikaya sığdıracağı üç golle bu memnuniyeti onlar için zehire çevirmeyi becerecekti. Büyük golcü Fethi 78, 82 ve 89. dakikada şimşek gibi çakacak ve Eses Fenerbahçe’nin Sevilla sürprizinden bile daha büyüğünü gerçekleştirmiş olacaktı.  Eskişehirspor tarihi unutulmaz bir yaprak kazanıyordu bu galibiyetle.

Eskişehirspor’un vefakar ve cefakar taraftarı artık, bugün Bursaspor, dün Sivasspor’un yaptığı gibi şampiyonluk kovalayan, şampiyon olabileceğine taraftarını inandıran bir takımın hayalini kuruyorlar. Bu hayal bugünün futbol düzeninde gerçekleşir mi gerçekleşmez mi ya da ne zaman gerçekleşir bilemiyoruz. Ama şunu biliyoruz: Anadolu takımı taraftarları takımlarını, en klişe deyimle “pazara kadar değil, mezara kadar” severler. Ve aşklarının olmazsa olmaz şartı başarı değildir hiçbir zaman. Değil 3. Lig’e, Amatör Küme’ye takip ederler taraftarlarını. Hele ki söz konusu Eskişehir ise... Anadolu Yıldızı’nın o anlı şanlı tarihini oluşturan başarılar, büyük futbolcular, fedakar yöneticiler bile tek başına Eskişehirspor’un kırmızı siyahına bağlanmak ve en gururlu halimizle “Ben Eskişehirsporluyum” diyebilmek için yeterli.

Ege Görgün, Goal.com