8 Nisan 2012 Pazar

Efsane Göztepe-3...Kadro...




 

TEKNİK DİREKTÖRÜMÜZ 

ADNAN SÜVARİ


                                                           Kimdir?


Adnan Süvari 1926 yılında Aydın'da dünyaya geldi. İlkokulu İtalyan Mektebi'nde, ortaokulu Saint Josef Lisesi'nde, liseyi Avusturya Lisesi'nde okudu. Ardından Ticaret Fakültesi'ni bitirdi. Süvari, gençlik yıllarında çok iyi basketbol oynardı. Daha sonra futbola merak sardı. O dönemin iyi takımlarından Pamuk Mensucat'ta hem futbol oynadı, hem de antrenörlük yaptı. Tekstil mühendisliği eğitimi almak için İngiltere'ye gitti. Dönüşünde önce Karşıyaka'yı çalıştırdı, ardından Efsane Göztepe takımının teknik direktörlüğünü yaptı. 6 Haziran 1991'de vefat eden Süvari, evli ve iki kız çocuğu babasıydı.


Sinyor Süvari

Adnan Süvari... Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük antrenörlerinden birisi... Bunu geçmişte onu tanıyan herkes söylüyor. Zaten istatistiklerde onun ne kadar başarılı bir teknik adam olduğunu belgeliyor. Aralıksız 12 yıl Göztepe'mizin başında görev yapan Adnan Süvari, sarı-kırmızılı ekibimize iki Türkiye kupası kazandırdı. Anadolu'ya ilk Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı getiren takımın teknik direktörlüğünü yaptı. Fuar Şehirleri (Şimdiki adıyla UEFA) Kupası'nda Göztepe'mizi yarı finale çıkardı, Kupa Galipleri Kupası'nda çeyrek final oynadı. Türkiye liglerinde şampiyonluğu kaçıran kadroyu kurdu, üç büyüklerin korkulu rüyası oldu. Milli Takım'ın başındaki Adnan Süvari ise 1960'lı yıllarda 2000 yılının futbolunu oynattı. Milli Takım o dönemde büyük başarılara imza attı. Ay-Yıldızlı kadromuz o dönemin süper ekibi ve 21 yıldır yenilmeyen Rusya'yı Rusya'da yendi. Futbolcularının sadece antrenörlüğünü değil, onların öğretmenliğini de yaptı. Gün geldi lisan dersi verdi, gün geldi adabı maşeret kurallarını öğretti. Teknik Direktör Adnan Süvari tam 6 dil biliyordu


Müthiş Türk


Günlerden bir gün Göztepe'miz Marsilya maçı için yola çıkar. Uçaktan indikten sonra yüzlerce gazeteci hava alanında Göztepe'mizi karşılar. Futbolcular çok heyecanlanır. Adnan Süvari, gazetecilerin ısrarı üzerine toplantı salonuna geçer. Bir gazeteci ingilizce soru sorar, ona cevap verir. Ardından başka bir gazeteci Almanca sorar o gazeteciye de Almanca yanıt verir. Bir diğeri ise Fransızca soru sormak ister, Fransızca karşılık alınca gazeteciler birbirlerine bakarlar. Bir başka gazeteci bu defa İtalyanca soru sorar, Süvari ona da İtalyanca cevap verir. Süvari, Rusça ve İspanyolca da bilirdi. Ertesi gün çıkan gazetelerde ise hemen hemen her gazetinin başlığı aynıdır: "Müthiş Türk" Süvari aynı zamanda Türk futbolunun taçsız kralı Metin Oktay'ın da antrenörüdür. Yün Mensucat'da futbolcu antrenörlük yaptığı dönemde Metin Oktay ile ilgilenen Süvari, Metin Oktay'ı özel çalışmaya alırdı. Fabrika duvarında sağ ve sol ayak duvar çalışması, gol vuruşu çalışması yaptırırdı

Karşıyaka'dan Göztepe'mize

Adnan Süvari, Karşıyaka Onur Kurulu Başkanı olan Selçuk Yaşar ile okul, Selman Yaşar ile sınıf arkadaşıydı. Selman Yaşar, İngiltere'de futbol eğitimi alan Adnan Süvari'ye ricada bulunarak "Gel bizim Karşıyaka'yı çalıştır" der. Selman Yaşar'ı çok seven Süvari, arkadaşının ricasını kıramadı. Süvari, işine karışılmasını hiç sevmezdi. KSK'li bazı yöneticiler ona müdahale edince görevi bıraktı. Ağabeyi Sebahattin Süvari Göztepe'mize başkan olunca 1961 yılında Göztepe'mizde teknik direktör olarak göreve başladı. Efsane takımın ilk zamanlarında Göztepe'miz 1961 ve 1962 yılları olmak üzere iki defa küme düşme tehlikesi yaşadı. Sarı-kırmızılı ekibimiz 1962 yılında son oynanan 15 lig maçının 12'sini kazanıp, 3'ünde de berabere kalarak ligde kalmayı başardı.


Efsane Göztepe

Süvari'li Göztepe'miz, 1970-71 sezonunda 5 puan farkla (37 puan) lig üçüncüsü, 1964-65 yılında 16 puan farkla (31 puan) lig dördüncüsü, 65-66 sezonunda yine 16 puan farkla (32 puan) lig beşinciliğini elde etti. Anadolu'ya ilk Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı götüren Anadolu takımı olan Göztepe'miz, ayrıca Avrupa Kupaları'nda yarı finale çıkan ilk takım olma özelliğini de onun döneminde kazandı. Göz-Göz'ümüz yarı finale 64 takım arasından 5 tur üzerinden çıktı. Türkiye Kupası'nda üç defa final oynayan, bunların ikisini kazanan, diğerini ise yazı tura ile kaybeden Göztepe'mizin teknik patronu hiç bir zaman unutulmadı.


Adnan Süvari'den Bir Anı: Unutulan Lisanslar

Fuar Şehirleri Kupası (UEFA)'da ilk tur maçında Marsilya'yı Halil'in attığı iki golle 2-0 yenen Göztepe'miz ikinci maç için Marsilya'ya gitti. Heyecan doruktaydı. Göztepe'miz bu maç öncesinde avantajlı olsa da Adnan Süvari oldukça heyecanlıydı. Marsilya çok iyi bir takımdı. Onlarla baş etmek gerçekten çok zordu. Uykusu kaçan Süvari, gece geç saatlere kadar Antrenör Ahmet Cücen ile sohbet edip üstündeki heyecanı atmak ister. Bir gün sonra kahvaltı yapıldıktan sonra Süvari en önde Göztepe takımı maçın oynanacağı stada doğru yola çıkar. Ama bir şeyler eksiktir. Süvari, iyice kendisini kontrol eder ama eksik yok. Tam stada girileceği sırada Süvari, takımın lisanslarının kendisinde olmadığını farkeder ve sorar: "Lisanslar kimde?" Kimseden ses çıkmaz. Herkes şoktadır. Maçın başlamasına neredeyse bir saat var. Süvari hemen otobüsten iner ve Marsilya Emniyet Müdürü'nün yanına gider durumu anlatır. Süvari, emniyet müdürüyle birlikte otele gider ve lisansları bulur gelir. Heyecan dolu bakışlarla maçın hazırlıklarını yapan futbolcular Süvari'yi görünce rahatlar. Süvari, nefes nefesedir. Maçtan önce futbolcularına şunu söyler: "Arkadaşlar, bu maçta yenilebiliriz. Ama sizler yüreğinizi ortaya koyun ve oynayın. İsterseniz 5 gol yiyin ama biliyorum ki Allah yanımızda turu geçeceğiz" der. Göztepe oldukça zorlu mücadelenin sonunda rakibine 2-0 yenilir. İş kuralara kalır. Maçın hakemi sorar, "Yazı mı, tura mı?" Gürsel Aksel arkadaşlarına danışıp, "tura" der. Hakemin parmaklarından fırlayan para dönerek süzüldüğünde teknik heyet ve futbolcularımızın kalpleri gümbür gümbür atmaktadır. Para yere düşer ve Göztepeli futbolcularımız havaya fırlar. Göztepe ikinci turdadır.




GÜNGÖR ÇİLEKÇİLER


                                                            Kimdir?


1945 yılında Üsküdar'da dünyaya gelen Güngör Çilekçiler, futbola babasının görevi nedeniyle Gölcük'te Kavaklıspor'da başladı. Askerliğini İzmir'de yaparken formasını giydiği Denizgücü takımı Türkiye şampiyonu oldu. Bir çok kulübün devreye girmesine rağmen 1960 yılında Göztepe'mize transfer oldu. 1965 yılında Adanaspor'a transfer oldu ve A Milli Takım'a çağırıldı. 5 defa milli oldu. Efsane takımımızın kalecisi Ali Artuner'i o dönemde zorlayan Türkiye'nin sayılı kalecilerinden birisiydi. 1975 yılında sarı-kırmızılı ekibimize geri döndü. Göztepe'mizin 1977-78 sezonunda 2.Lig'de şampiyon olmasında büyük pay sahibi oldu. Futbolu bıraktıktan sonra Göztepe'miz dahil bir çok kulüpte kaleci antrenörlüğü yaptı.

Zırdeli Güngör

Çok hırslı ve çalışkandı. Dönemin en iyi kalecilerinden birisiydi. Ali Artuner gibi bir devi zorlayan, ona forma korkusu yaşatan bir yetenekti. Babası askerdi. Askerlik için dağıtımı İzmir'e çıktı. Egelilerin yakından tanıdığı Şakir Kuruş'un kaptanı olduğu İzmir Denizgücü takımında Türkiye şampiyonluğu yaşadı. Bir çok futbol otoritesinin dikkatini çeken Güngör Çilekçiler, Galatasaray ve Göztepe'mizden transfer teklifi aldı. O dönemde Ali Artuner'in Fenerbahçe'ye transferi söz konusuydu. Artuner'in yerine yöneticiler iyi bir kaleci arıyordu. O Galatasaray'ı değil, Göztepe'mizi tercih etti. Artuner'in Fenerbahçe'ye gitmesine kesin gözüyle bakılıyordu. O nedenle Ali Artuner idmanlara dahi çıkmıyordu. Adnan Süvari, onu ligin ilk maçında, yani Altay maçında görevlendirdi. Öylesine süper bir performans gösterdi ki, izleyenler Güngör'ün Ali'yi aratmayacağını düşündüler. O maçı sarı-kırmızılı ekibimiz 1-0 kazandı. Ancak, bir gün sonra Ali Artuner, "Kulübümde kalacağım" deyince işler değişti.


Ali'nin Yedeği Oldu



Ali gibi A Milli Takım kalesini koruyan bir kalecinin yedeği oldu. Ama o hiç yedekliği gurur meselesi yapmadı çok çalıştı. Bir gün kaleye geçerim diye dualar etti. Görev aldığı maçlarda başarıyla kalesini korudu. Türkiye'nin en iyi kalecileri, yani Ali ile Güngör Göz-Göz forması giyiyordu. Ama Güngör yedeklikten bıkmıştı. Çıkıp oynamak istiyordu. 1970-71 sezonunda koca sezon sadece 65 dakika oynamasına rağmen dönemin en iyi transferini yaptı ve büyük paralar karşılığında Adanaspor'a transfer oldu. Ama onun gönlü Göztepe'mizdeydi. 1970-71 sezonunda Ali Artuner ile birlikte A Milli Takım'a gittiler. Takımdaki tatlı rekabet, Milli Takımda da sürüyordu. Polonya maçında kaleye geçti. İyi de oynadı. Ama İstanbul baskısı ağır çıktı ve Arnavutluk maçına Güngör'ü almadılar. Kaleye Ümit Milli Takım kalecisi Yasin Özdenak geçti ve Milli Takım macerası da böylece bitti. 1974-75 sezonunda Göztepe'mize dönen Güngör Çilekçiler, 1977-78 sezonunda 2.Lig'e düşen Göztepe'mizin son beş maçındaki müthiş performansıyla 1.Lig'e çıkmasında rol oynadı ve ardından futbolu bıraktı.

Güngör Çilekçiler'den Bir Anı: Ben Ali Değil Güngör'üm
Hamburg'un kupadan çekilmesiyle Göztepe'miz Avrupa Kupaları'nda yarı finale çıkan ilk takım olmuştu. Yarı final maçında Göz-Göz'ümüzün rakibi Ujpest'ti. Macar takımı Göztepe'mizi İzmir'de ilk maçta 4-1 yenmişti. Macarlar o dönemin en iyi futbolunu oynayan ekibiydi. İkinci maç öncesinde Ali Artuner, sakatlandı. Polonya Milli maçı için riske sokulmamak için kadroya alınmadı. Kaleye Güngör Çilekçiler geçecekti. Güngör o günü şöyle anlatıyor: "İnanın, o günkü maç 20-0 Ujpest lehine sona ererdi. Maç 4-0 yenilgimizle tamamlandı. Ancak, o maçta gerçekten çok iyi bir performans sergiledim. Macarların dünyaca ünlü futbolcusu Bene, iki metre önümden topa vurdu, ben kornere çeldim. Gelip beni yerden kaldırdı ve tebrik etti, yanaklarımdan öptü. Hayatımın en büyük maçını o gün oynadım. 4 gol yedim ama inanın Macar taraftarlardan alkış aldım. Macar futbolseverler tribünden bağırıyordu. "Ali, Ali, Ali" diye. Ben tribünlere gidip "Ben Ali değil, Güngör" dedim ama beni kimse duymadı.



ALİ İHSAN OKÇUOĞLU


                                                             Kimdir?


1938 yılında Makedonya'da dünyaya gelen Ali İhsan Okçuoğlu futbola Costivar takımında başladı. Daha sonra Makedonya genç milli takım karmasına seçildi. 1956 yılında Türkiye'ye geldi. 1958 yılında Alibeyköy'de amatör olarak oynadı ve ardından Kasımpaşa'ya transfer oldu. Genç Milli Takım'da oynadı. 5 yıl Kasımpaşa'da forma giydi. Genç, Ordu, A ve Ümit Milli olmak üzere 13 defa milli formayı giydi. Ardından Fenerbahçe'ye transfer oldu. 1964 ve 1965 sezonlarında üstüste şampiyon olan Fenerbahçe kadrosunda oynadı. 1967 yılında Göztepe'mize transfer oldu.


Kene Ali İhsan

Rakibiyle yapışık oynadığı ve inatçı olduğu için arkadaşları ona bu adı takmıştı. Kene Ali İhsan. O'nun Göztepe macerası 1967 sezonunda başladı. İki sezon Fenerbahçe'de şampiyonluk yaşayan Ali İhsan Okçuoğlu, o dönemin teknik patronu Didi'nin "uğurlama" maçında belinden sakatlandı. Fenerbahçe, Ali İhsan'ın sakat olduğunu ve bir daha düzelemeyeceğini sanıp onunla anlaşmadı. Fenerbahçe'de menecerlik teklif edildi, O ise futbol oynamak istiyordu. Teklifi kabul etmedi. O dönemde Adnan Süvari, Nevzat'ın rahatsızlığı nedeniyle Ali İhsan Okçuoğlu'nu transfer etmek istedi ve haber yolladı. O dönemin yöneticileri Muhittin Ekiz ve Ahmet Sevil, Ali İhsan'a "Göztepe'yi gelir misin?" dediler o da "Evet" deyince Ali İhsan Okçuoğlu'nun dört yıllık başarılarla dolu Göztepe macerası başladı.

Süvari Gelmiş Geçmiş En Büyük Teknik Adamdı


Göztepe'mn o şaşalı dönemde efsane takımın içinde formasını giydi, kendisini ve futbolunu ispatladı. Öyle bir zaman geldi ki, ona "Belinden sakatsın, menecer ol" diyen kişiler, "Geri dön" çağrısında bulundular. Ama o kendisine kucak açan sarı-kırmızılı ekibimizi çok sevmişti. Gitmek değil, Göztepe'mizde büyük başarılara ortak olmak istiyordu. Okçuoğlu o günler için "Hayatımın en güzel günleriydi" derken o dönemin teknik adamı Adnan Süvari için de, "Ülkemizin gelmiş geçmiş, yerli ve yabancı olmak üzere en büyük teknik adamıydı" diye yorum yaptı. Okçuoğlu, Süvari için; "O sadece bir teknik adam değil, çok iyi bir öğretmen, çok iyi bir insan, eğitici ve öğreticiydi. Bize Avrupa kupaları maçlarına giderken gittiğimiz ülkenin lisanından gerekli olan cümleleri ezberletir, dersler verirdi. 6 yabancı dil bilirdi. Maçın hakemlerine bile tercümanlık yapardı. Bizleri çok iyi motive ederdi. Sahaya çıktığımızda kendimizi tanıyamazdık.

Ali İhsan'dan Bir Anı: Hakemin Büyük Gafı

Tozluk indirilecek Ali İhsan Okçuoğlu, inatçılığının yanı sıra oyun içindeki hareketleriyle de dikkat çekerdi. Örneğin, maça başlarken mutlaka tozluğunu aşağı indirir, onun kendisine uğur getirdiğini sanırdı. Hakemlerin tüm uyarısına rağmen, o yine tozluğunu mutlaka indirirdi. Yıl 1968. İzmir'de Eskişehir ile oynanan gece maçında rakip takımdan biri gelir ve Ali İhsan'ın ayağına tekme atar. Buna sinirlenen Ali İhsan, rakip oyuncuya yumruğu yapıştırır. Eskişehirli futbolcu yerde kıvranırken maçın hakemi Ali İhsan'a çok benzeyen Halil Kiraz'ı yanına çağırır ve kırmızı kartı gösterir. Halil Kiraz, "Hocam ben vurmadım, Ali İhsan vurdu" dese de hakem "Sen vurdun" diye inat eder. Diğer futbolcuların uyarısı üzerine maçın hakemi, "Halil çaktırma, çık. Bir hata işledik. Yüzümüze vurma, rezil olacağım" der. Halil, oyun dışına çıkar Ali İhsan ise oyuna devam eder. Bu maçı da Göztepe'miz 1-0 kazanır.



CENAP ÖZTEZEL


                                                            Kimdir?


23 Nisan 1945 yılında İzmir'de dünyaya gelen Cenap Öztezel futbola 1960 yılında Göztepe'mizin genç takımında başladı. Asansör takımında bir yıl oynadı. Ardından İzmirspor'a gitti. Halil Kiraz, kaleci Ali Artuner, Gürsel, Güler Aksel ve Sedat Çağlayan ile mahalle arkadaşıydı. Şimdiki Fatih Koleji'nin bulunduğu alanda, o zamanlar Beç Sahası denilen yerde futbol oynuyorlardı. Abbas Göçmen tarafından işte orada keşfedilen Cenap Öztezel, 1963 yılında Sami Özok tarafından İzmirspor'a transfer edildi. Seyfi Talay'ın araya girmesiyle 1964 yılında Göztepe'mize geri döndü. Efsane takımımızda 5 yıl görev aldı.


Cango Cenap

Oda arkadaşı Ali İhsan'ın "Cango" ismini taktı

ğı Cenap Öztezel, arkadaş canlısı biriydi. Arkadaşlarıyla ilişkisi çok iyiydi. Futbolda çok hızlıydı. Bunu, Atatürk Lisesi'nde okuduğu dönemde almış olduğu atletizm derslerine bağlayan Cenap Öztezel, 100 metrede okullararası müsabakalarda çok önemli dereceler elde etmişti. Ayrıca atlet olarak Karantina kulübü adına da yarışmalara katıldı. Efsane takımımızda 5 sene görev yaptı. O dönemdeki başarı, Cenap Öztezel'e göre, birliktelikle, sevgiyle, saygıyla elde edilmiş bir başarıydı. O dönemin Başkanı Sebahattin Süvari ile ilgili olarak Cenap, "O tam bir patrondu. Biz futbolcular onu pek görmezdik. Ben hayatım boyunca 6 defa Sebahattin Süvari'yi gördüm. Bunlardan birisi nişanımda gerçekleşti. Sebahattin ağabey, sadece maçlarımıza gelirdi. Ama onun bizi ne kadar sevdiğini çok iyi bilirdik, biz de onu tanımamamıza rağmen severdik, saygıda kusur etmezdik" diyor.

Malzemeci Namık Anıları


Başkanından malzemecisine kadar herkesin bir bütün

olduğuna dikkat çeken Cenap, malzemeci Namık ile ilgili hatıralarına değinmeden geçemiyordu: "Göztepe, Marsilya ile oynuyor. Galibiyet primi 3'er bin lira. Maçtan önce futbolcular Namık'a "Tur atlarsak, sana para vereceğiz" der. Maç bitti ve Göztepe tur atladı. Herkes aldığı 3'er bin lira primden Namık'a para verdi. Namık, o maçtan sonra tam 9 bin lira para toplamıştı." Bir malzemeci Namık hatırası daha: "Adnan Süvari hiç odalarımıza gelmezdi. Biz o konuda çok rahattık. Herkesin odası belliydi. Gürsel-Nevzat, Ertan Öznur-K.Mehmet, Nihat Yayöz-Hüseyin, Ali Artuner-Halil Kiraz, Çağlayan Derebaşı-Fevzi Zemzem, B.Mehmet-Güngör Çilekçiler, ben de Ali İhsan ile kalırdı. Namık'ın gözleri fazla görmezdi. Bir gün bizden sigara istedi. Biz sigaranın iki ucunu da yakıp kapının altından Namık'a yuvarladık. Sonra kulağımızı kapıya koyduk, biranda ortalık Namık'ın sesiyle yıkıldı: "Amanın yanıyorum."

Cenap Öztezel'den Bir Anı: Namık Çırılçıplak Soyundu



Otobüsle Yugoslovya'ya maça gidiyoruz. Takımın neşe kaynağı bizim Namık. Malzemeci Namık bizimle yolda iddiaya giriyor, her iddiayı kaybettiğinde üstündekileri teker teker çıkartıyordu. Namık'ın Edirne'den geçerken üzerinde hiçbir şeyi kalmadı. Hala inat etti, iddiaya girdi. Kaybetti. Otobüsü durdurduk. Bunun üzerine bizim Dursun ile Özer, Namık'ı otobüsten karın içine attılar, araba hareket etti. Namık çırılçıplak arkamızdan koşuyor, biz ağır ağır gidiyor ve gülüyorduk. Sonra insafa geldik, durduk. O günden sonra Namık, bizimle hiç iddiaya girmedi.



MEHMET TÜRKEN


                                                              Kimdir?
30 Mart 1948 yılında Söke'de dünyaya gelen Mehmet Türken, futbola 1965 yılında Söke Çimentospor'da başladı. 1966-67 Söke Gençlik'te, 1968-77 yılları arasında Göztepe, 1977-79 yılları arası Rizespor ve 1979-81 yılları arasında ise tekrar Göztepe'mizde oynadı. 6 defa A milli, 1 defa ümit milli takımda forma giydi. Futboldan kopmayan Türken, birçok 2. ve 3.lig takımında teknik direktörlük yaptı. 



Fuji Mehmet..üstte soldan üçüncü...


Mehmet Türken'in Göztepe'miz ile olan macerası 1968 yılında başladı. O dönemlerde Karşıyaka voleybol takımının antrenörlüğü yapan Yücel Gönül ve Göztepeli fanatik taraftarlardan Cihan Tosun tarafından keşfedildi. Gönül ve Tosun'un araya girmesiyle sarı-kırmızılı ekibimizde seçmelere katılma fırsatı buldu. Haziran ayında yapılan seçmeler için Gürsel Aksel Stadı'na giden Mehmet Türken, o kadar çok heyecanlıydı ki sahada istediklerini yapamıyordu. Kendi tabiriyle "Pek iyi oynamamıştı". İdman sonu yaklaşılırken Adnan Süvari, Mehmet'i yanına çağırdı. Süvari'nin yanına doğru giden Mehmet, çok mutsuzdu, üzüntüden kahroluyordu. Beğenilmediğini ve gönderileceğini sanıyordu. Adnan Süvari ise ona hiç beklemediğini bir şey söyledi: "Yarına malzemelerini al ve gel" dedi. Dünyalar onun olmuştu. Sabaha kadar uyuyamadı. Kendi kendine söz verdiş, o efsane takımında oynayacaktı. O dönemde efsane takımın içerisine girmek forma giyebilmek o kadar da kolay değildi. Türkiye liglerinde çok başarılı olan Avrupa kupalarında tarih yazan takımın futbolcularının çoğu milli takımlarda oynuyordu. Hepsi o dönemin futbol kariyeri en yüksek futbolculardı. O çok çalıştı, kendisini sevdirdi.


Kim Bu Mehmet


Ve beklenen an geldi çattı. Mehmet o günü şöyle anlatıyor: "Göztepe takımı olarak Nazilli'ye hazırlık maçına gittik. Gürsel Aksel son anda hastalanması nedeniyle maça gelmemişti. Ben ise nasıl olsa oynamayacağım diyerek ayakkabımı bile yanıma almamıştım. Menecer Ahmet Cücen soyunma odasında takımı açıkladı. Cücen, Gürsel Aksel'in yerine "Mehmet" diye anons etti. O anda takım birbirine sordu. "Kim bu Mehmet" diye. Çünkü takımda üç tane Mehmet vardı. B.Mehmet, K.Mehmet. Onlar kadrodaydı. O zaman diğer Mehmet'te bendim. Ben bile şaşırmıştım. Kıpkırmızı oldum. Yanlış bir şeymi yaptım diye utandım. Çok koştum ve iyi oynadım. Sonra zaman zaman Adnan hoca beni kadroya aldı."


Macarlar Fuji'yi Alkışladı

O artık efsane takımın ihtiyaç duyulan oyuncularındandı. Göztepe'miz Avrupa kupaları'nda Hamburg'un ligden çekilmesiyle yarı finale kalmıştı. Rakip Macarların ünlü Ujbect takımıydı. İzmir'deki maçta Göz-Göz'ümüz rakibine 4-1 yenilmişti. İkinci maçta Fevzi Zemzem sakatlanınca Fuji Mehmet, oyuna girdi. Yüzde yüzlük 5 gol pozisyonunu kaçırdı. Göztepe'miz final kapısından döndü, Macarlar Fuji'yi alkışladı.

Mehmet Türken'den Bir Anı: Kader Penaltısı


Yıl 1975. Rizespor'da iki sezon futbol oynayan Mehmet Türken, Göztepe'mize dönüş yapmıştı. Efsane takımın çoğu takımdan ayrılmıştı. Sarı-kırmızılı ekibimiz o dönemlerde çok kötü günler yaşıyorodu. Lig'de kalma mücadelesi veren Göztepe'mizin kaderi Alsancak Stadı'nda oynanan Samsunspor maçı ile belli olacaktı. Samsunspor'un ligde kalabilmesi için mutlaka yenmesi gerekiyordu, Göztepe'mize bareberlik yetiyordu. Nitekim maçın başlarında Samsunspor, golü bulunca Alsancak Stadı ölüm sessizliğine büründü. Tribünlerden ses çıkmıyordu. Herkes karamsarlığa kapılmıştı. Bir zamanlar ligde rakip tanımayan, Avrupa'da destan yazan efsane takım 2.lig kapısındaydı. O an öylesine stresli bir andı ki, futbolcular bile heyecandan top oynayamıyordu. Maçın 42. dakikasında Nihat, ceza alanı içerisinde yere indirildi ve Hakem Doğan Babacan penaltı noktasını gösterdi. O ana kadar hiç penaltı kaçırmayan Mehmet Türken topun başına gitti. Ama bu gerçekten çok ama çok zor bir penaltıydı. Penaltı kaçarsa Göztepe'miz belki de 2.Lig'e düşecekti. Kalede ise Samsunspor'un o döneme imzasını atan kalecilerinden Erdoğan vardı. Statta sanki Fuji Mehmet'in nefes alış verişi duyuluyordu. O an Fuji için geçmek bilmiyordu. Kaleci Erdoğan'ın gözlerine baktı, sağa atıyormuş gibi yapıp topu sol köşeye bıraktı ve tribünler ayağa kalktı. İşte o penaltı golüyle Göztepe'miz, ligde kalışını ilan ett


ALİ ÇAĞLAR


                                                             Kimdir?


1951 yılında Tire'de dünyaya gelen Ali Çağlar, futbola Tire Gençlik'te başladı. 1968 yılında babasının çabalarıyla Torbalı'da Ticaret Bakanlığı eksperliği yapan Şener ağabeyinin Adnan Süvari ile görüşmesi sonucunda Göztepe'miz tarafından izletildi. Torbalıspor'da oynadığı dönemde Halil Kiraz'ın kardeşi Mehmet Kiraz ile birlikte izlendi. Göztepe'mizin Torbalıspor ile oynadığı maçta iki gol attı, iki şutu da direkten dönünce Abbas Göçmen, Ali'yi sarı-kırmızılı ekibimize kazandırdı. Ali Çağlar, Göz-Göz'ümüzde yıldızlaştı. Kaleci Ali nedeniyle ismi Küçük Ali kalan Çağlar, futboluyla büyüdü. Ali Çağlar, sarı-kırmızılı takımımıza futbolculuğunun yanısıra antrenör olarak da hizmeti verdi. Evli olan Çağlar'ın iki oğlu, bir de kızı var.


Cılız Görünümlü Genç



Abbas Göçmen tarafından beğenilen Ali Çağlar

, idmana çıkmak için malzemeleriyle birlikte Göztepe Stadı'na geldi. Ali'nin Göztepeli taraftarı Şener ağabeyi, "Git Gürsel Aksel'i gör. O sana yardımcı olacak" dedi. Ali, çevredekilere Gürsel Aksel'i sordu ve yanına gitti. Koca Kaptan kenarda oturuyordu. Çağlar, sıkılgan bir şekilde "Ağabey, beni Şener ağabey yolladı" dedi. Aksel, cılız görünümlü bu genci önce baştan aşağı doğru süzdü ve daha sonra kafasını çevirip Malzemeci Namık'ı yanına çağırdı ve "Bu çocuğa malzeme ver" dedi. Malzemeci Namık, hayretler içerisinde kaldı ve Koca Kaptan'a dönüp; "Bu mu futbolcu. Buna mı malzeme vereceğim?" dedi, ardından, "Bu işler çoluk çocuğa mı kaldı yahu!" diyerek söylendi. Gürsel, kızarak Namık'a, "Ben sana ne diyorsam onu yap" dedi ve Ali Çağlar'ı yanına çekti: "Senden çok bahsettiler. İyi futbolcuymuşsun. Ama unutma ki Göztepe'de forma giymek o kadar kolay bir şey değil. Çok çalışman, kendine bakman lazım. Burası büyük bir kulüp. Bunu sakın unutma. Seni bana emanet ettiler. Oynayamazsan, fırçayı yersin!" dedi.

Süvari'den Uyarı

Ali Çağlar ilk olarak Altay maçında Fevzi Zemzem'in yerine oyuna girdi ve başarılı bir performans sergiledi. Ardından genç milli takıma davet edildi. Zamanla efsane takımın en etkili ve golcü oyuncularından birisi oldu. Egespor ile oynanan hazırlık maçında Çağlar tam dört gol attı. Teknik Direktör Adnan Süvari onu ligdeki Vefa maçında ilk 11'de görevlendirdi. O maçta da Ali Çağlar, rakip filelelere tam üç gol attı. Yani iki günde Ali Çağlar, Göztepe adına tam 7 gole imza attı. Vefa maçının ardından Adnan Süvari, Ali Çağlar'ı yanına çağırdı ve aynen şu konuşmayı yaptı: "Ne bu hal Ali! Sahada yürüyorsun. Hiç kendine bakmıyorsun. Sen böyle oynamaya devam edersen işin zor, takıma giremezsin" dedi. Ali Çağlar şoka girdi. 2 günde 7 gol atmış olan bu genç duyduklarına inanamadı. O gece uyuyamadı. Ertesi gün Adnan hoca Ali'ye bol bol gol çalışması yaptırdı. Ali hırsından tüm vuruşları gole çevirdi. İdmandan sonra Gürsel Aksel, Ali'nin yanına gelerek, "Bak gördün mü, eskiden bu golleri idmanda atamazdın. Adnan hoca seni hırslandırmak, kaybetmemek için böyle yaptı. Bunlara alışmalısın." dedi. Bu Ali Çağlar'a çok büyük bir ders oldu. Gol atıp günü birlik başarılar elde etmeyi değil, kalıcı başarılar elde edip çalışmayı prensip edindi. K.Ali, efsane takımla pekçok başarı yaşadı. Takım dağıldı ve 2.Lig'e düştü. Attığı gollerle Göztepe'nin tekrar 1.Lig'e dönmesini sağladı.


Baygınlık Geçirdi




Yıl 1968. Göztepe, Giresun'da Giresunspor ile oynuyor. Hava o kadar soğuk ki stat kar ve buz içerisinde. Maçın yan hakemi soğuktan fenalaşmış ve ambulansla hastaneye kaldırılmıştı. Ama maçın hakemi inatçıydı, maçı bitirecekti. Tribünden bir hakem bulundu ve maç devam etti. Hava o kadar soğuktu ki, kaleci Ali bile eğilip topu alamaz durumdaydı. Ali Çağlar'ın bıyıkları buz tutmuştu. Maç bitti ve Ali duşa gitti. Birden sıcak suyun altına girince tüm vücudu kasıldı ve yere yığıldı. Menecer Ahmet Cücen, tam 1.5 saat Ali Çağlar'ın ayaklarını, ellerini ovalayıp onun hayata dönmesini sağladı. O gün tüm yolculuk boyu futbolcular ve teknik heyet Ali Çağlar'ın başından ayrılmadılar.





Ali Çağlar'dan Bir Anı: Gol Krallığı


Göztepe, yine bir Vefa maçı oynuyor. Ligin son haftası. Küçük Ali'nin 12, Ogün Altıparmak'ın 15 golü var. Ali kafaya koymuş. Gol kralı olacak. Çağlar, ertesi günkü maçta süper bir oyun sergiliyor. Önce birinci, ardından ikinci ve sonra üçüncü golünü atıyor. Dördüncü gol için pozisyona giriyor ama tam o sırada Vefalı futbolcu. Ali Çağlar'ı ceza alanı içerisinde yere indiriyor. Hakem penaltı noktasını gösteriyor. Ali Çağlar, mutluluktan uçuyor. Dördüncü golü atacak ve Ogün Altıparmak'ı geçecek, kral olacak. Ali, hemen Gürsel Aksel'in yanına gider ve "Ağabey, bu penaltıyı ben atayım" der. Gürsel Aksel, sinirlenerek Ali'ye şunu söyler: "Bizde prensipler vardır. Prensiplerden asla vazgeçilmez. Bizde penaltıları Çağlayan ağabeyin atar" der. Ali başını önüne eğer ve gider. Çağlayan, penaltıyı gole çevirir. Çağlar o gün ile ilgili olarak şunu söylüyor: "Göztepe'de kişilerin değil, takımın ne kadar önemli olduğunu, efsane takımda taşların nasıl yerine oturtulduğunu, prensiplerden asla vazgeçilmediğini ve başarının bu nedenle elde edildiğini o gün anladım. Ogün Altıparmak 16 golle gol kralı oldu, ben 15 golde kaldım. Ama inanın hiç üzülmüyorum. Çünkü, o gün Gürsel ağabeyden aldığım ders benim için çok daha önemliydi. 1977-78 sezonunda 17 golle gol kralı oldum. O mutluluğu da daha sonra yaşadım."

Efsane Göztepe-2...Kadro...




Ali ARTUNER

Türk Futbol Tarihinin gelmiş geçmiş en büyük 4 kalecisinden biri..Nurlar Işıklar  içinde yat...


Kimdir ?


1944 yılında İzmir'de doğan Ali Artuner, futbola Göztepe'mizde başladı. Kısa zamanda futbola ve Göz-Göz'ümüze karşı oluşan ilgisi sonucunda 16 yaşında Genç Milli Takım'a girdi. Namık Kemal Lisesi 2. sınıftayken Milli Takım nedeniyle okulu bıraktı. 5 genç, 3 ümit ve 2 kez de amatör milli olduktan sonra A Milli Takım'a girdi. 12 yıl A Milli takım'da tam 37 kez oynama başarısı gösteren Ali Artuner, 1964-65 yıllarında dünya şampiyonu olan Ordu Milli Takım'ın kalesini korudu. Artuner'in lakabı ise Moskova panteri idi.

Büyük Bir Sevgi


Ali Artuner'in Göztepe ve futbol sevgisi öylesine büyük bir sevgiydi ki, o okulunu ve ailesini ona tercih etti. Daha çocuk yaşta okulundan kaçıp Göztepe'mizin maçlarına hatta idmanlarına gidiyor, kalecinin arkasında durup kaçan topları topluyordu. Hatta bir keresinde babası evden kaçıp maça gitmemesi için onu ayaklarından somyaya bağlamış. O günü hiç unutamayan Ali Artuner, "
Alıntı:
Gururuma çok dokundu. ağladım. Kendi kendime büyük futbolcu olacağım diye yemin ettim
." diyor.
Başarıları


Artuner'in başarıları yazmak ve anlatmakla bitmez. O Türk futbolunun efsane futbolcularından birisi. O Göztepe'mizin altyapısından yetişip de en fazla Milli Takım'da kaptanlık yapan tek Egeli. Milli Takım'da büyük başarılara imza atan Turgay Şeren gibi bir kaleciyi kenarda bıraktıran bir kaleci. Artuner, Avrupa Kupaları'nda çeyrek ve yarı final oynama, iki Türkiye Kupası, bir Cumhurbaşkanlığı Kupası, Ordu Milli Takım'da dünya şyampiyonluğu kazanma başarılarını yaşadı. "
Alıntı:
Göztepe'de 1.Lig'de şampiyon olamadık ama sanki şampiyon olmuş kadar güzel günler yaşadık
." diyen Ali Artuner, bakın neler söylemiş neler: "
Alıntı:
Biz efsane takım olarak İstanbul egemenliğine meydan okuduk. Üç büyükleri bize karşı savunma oynattık. Avrupa'ya açıldık. Bu kadroyla öyle büyük başarılar kazandık ki İstanbul basınını İzmir'e getirttik. Büyük takımların transfer pazarı olduk. İsmimizi Milli Takım'a kazıdık. Hepsinden önemlisi üç büyüklerin ve bir çok Avrupa takımının transfer tekliflerini geri çevirerek, o muhteşem birlikteliği sağladık ve tarih yazdık. Kimileri para kazandı ama biz itibar kazandık
.papimehmet"




MEHMET IŞIKAL


Kimdir ?




1941 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Mehmet Işıkal, İstanbul Hürriyetspor amatör takımında futbola başladı. 1960 yılında Bursa Acar İdmanspor'a gitti. Amatör olarak bir yıl daha oynadı. Ardından 1962 yılında İzmirspor'a geldi. İzmirspor'da altı ay oynadıktan sonra askere gitti ve İzmir Karagücü takımının formasını giydi. Askerliği bitirdiğinde Feriköy'e transfer oldu. 1966 yılında Göztepe'mize geldi.




Papi Mehmet




Maç listelerine adı "Küçük Mehmet" diye yazılırdı, takım arkadaşları ve taraftarlar ise "Papi" diyorlardı. Bu lakabı rahmetli Gürsel Aksel takmıştı. Küçük Mehmet, erken evlendiği ve baba olduğu için bu unvanı uygun görmüştü. Papi, baba anlamına geliyordu. O nedenle taraftarlarımız onu hep "Papi Mehmet" diye çağırdı. Mehmet Işıkal'ın Göztepe macerası 1966 yılında başladı. O dönemde Feriköy'de oynayan Mehmet, çok iyi bir sezon geçirdi. Feriköy ile birlikte Fransa'ya özel maça giti ve zatürre yakalanarak yurda döndü. Tedavisi uzun sürdü. Feriköy'den ayrıldığında kulüp bulamadı. Bunun üzerine İzmirspor'dan tanıdığı Seyfi Talay'ı aradı, "Ağabey benim işimi İzmirspor'a yapsana" dedi. Zamanın İzmirspor Başkanı rahmetli Sami Özok, "rahatsız" olduğu gerekçesiyle almadı. Ardından Karşıyaka ve Altınordu kulüpleri de, "O hasta, bize yaramaz" dediler. O dönem Göztepe'mizin antrenörlüğünü yapan Seyfi Talay, "Bizimkilere bir soralım" dedi ve sarı-kırmızılı yöneticilerden Özdemir Boyer ile görüştü. Boyer ve Adnan Süvari tarafından beğenilen Mehmet, artık Göztepeli olmuştu. Ve işte O Mehmet, "Papi Mehmet" olarak Göztepe'miz ile bütünleşti.




Adnan Süvari'ye Hayrandı




Papi Mehmet, o dönemin teknik adamı Adnan Süvari'yi "baba", Kaptan Gürsel Aksel'i ise "ağabey" gibi gördüklerini söylüyor. Adnan Süvari için bakın neler diyor: "O gerçek bir futbol adamıydı. Kişilikliydi. Yıllarca hocalığımızı yaptı, bir gün gelip odalarımızı kontrol etmedi. Bize kişilik kazandırdı. Çok cesurdu, hiçbir rakipten çekinmezdi. O dönemler defansta oynayan futbolcular ofansa hiç katılmazdı. O bize devamlı ofansa yardım etmemizi söylerdi. Hem ben, hem Çağlayan hücuma katılırdık. Bizi eleştirenler oldu. Ama o bize devamlı olarak "Futbolda tabuları yıkamazsanız, başarılı olamazsınız" derdi.






Mehmet Işıkal'dan Bir Anı: Rakibi Kulübeye Uçurdum
K.Mehmet denilince akla Göztepe'mizin Avrupa'da ilk galibiyet aldığı Belçika'nın Anvers maçı gelir. Güzel bir maç çıkartan Papi Mehmet, o günü şöyle anlatıyor: "Belçika'daki Anvers maçında sol kanatta oynayan bir siyahi futbolcuları vardı. Takımın en etkili oyuncusuydu. Bizi çok sıkıştırıyordu. Gürsel ağabey, "Aman bu adamı kaçırmayın" diyerek beni uyardı. Ben de maç sırasında Ertan ağabeyin yanına gidip, "Senden kurtuldu mu, benim üzerime yönelt" dedim. Kafaya takmıştım; onu etkisiz hale getirmeliydim. Onu durdurduk mu, maçı kazanacaktık. Neyse bir pozisyon sonrasında Ertan ağabeyden kurtuldu. Ertan ağabey onu peşinden kovalayıp üzerime doğru yöneltti. Ben de ona öyle kötü vurmuşum ki, siyahi futbolcu taç çizgisinden bizim yedek kulübesinin önüne kadar uçtu. Oyundan çıkmak zorunda kaldı. Biz de o maçı rahatlıkla kazandık."



Mehmet Aydın


MEHMET AYDIN


Kimdir?


Mehmet Aydın namı diğer "Tireli Mehmet" 1942 yılında Alaçatı'da dünyaya geldi. Futbola Tire Gençlik'te başlayan Mehmet Aydın, 1960 yılında İzmir genç takımı karmasına seçildi. Abbas Göçmen'in efsane takıma kazandırdığı futbolculardan birisi oldu. 1961 yılında Göztepe'mizin genç takımına gelen Aydın, 63 yılında sarı-kırmızılı ekibimizin A takımı kadrosuna girdi. 1973 yılına kadar Göztepe'mizin formasını sırtında taşıdı, 7 defa A Milli Takım'da görev yaptı.



Büyük Mehmet




Göztepe'mizin 12 yıl aralıksız formasını giyen Mehmet Aydın istikrarıyla tanıyordu. Sarı-kırmızılı ekibimizin ulusal ve uluslararası maçlarında banko forma giyen isimlerinden birisi oldu. Avrupa kupalarındaki başarılı oyunuyla dikkat çekti. 34 Avrupa kupası maçının 31'inde görev yaptı. Ama biri vardı ki onun için çok anlamlı ve güzeldi. 1968-69 sezonu. Göztepe'miz Avrupa Kupaları'nda 3. turda Fransızlar'ın ünlü Marsilya takımıyla oynuyor. Fransız takımları Türkler'e çok ters geliyor. Otoriteler Göz-Göz'ün bu maçta fark yiyeceğini iddia ediyordu. Tüm bunlara rağmen Göztepe'miz İzmir'deki maçı Fevzi ve Gürsel'in golleriyle 2-0 kazanıp otoriteleri şaşırttı.




Rövanş Fransa'da




İkinci maç Fransa'daydı. Otoriteler ilk maçın şans eseri kazanıldığını, ikinci maçın farklı yenilgiyle biteceğini iddia ediyorlardı. Adnan Süvari maçtan önce futbolcularını topladı ve şu konuşmayı yaptı: "Arkadaşlar, Fransızlar bizi kapitülasyonlardan beri hep küçük görmüş bir millettir. Sahaya çıktığınızda gerekirse 10 gol yiyeceksiniz, ama ezilmeyecek 3 gol de atacaksınız" diyerek yumruğunu vurdu. Göztepe'miz, iyi oynamasına rağmen ve bir çok gol kaçırmasına rağmen bu maçı 2-0 kaybetti. Mehmet ve arkadaşları olağanüstü bir mücadele sergiledi. İş daha sonra kuraya kaldı. Maçın hakemi İtalyan Milletvekili Roberio'ydu. Tur atlayacak takımı para atışı belirleyecekti. Hakem Gürsel Aksel'e sordu. Gürsel arkadaşlarının da okeyini alarak "tura" deyince hakem parayı havaya attı. Metal para havada süzülerek döndü. Para yere düştüğünde kıyamet koptu. Evet, paranın üst yüzü tura. Yani Göztepe'miz bir üst turda. Sarı-kırmızılı ekibimiz, işte bu para atışının ardından Marsilya'yı evinde şansıyla da olsa geçip tur atlamayı başarmıştı. O güne kadar ciddiliğiyle tanınan Adnan Süvari bile büyük bir mutlulukla haykırıyordu: "Finale çıkacağız"




Mehmet Aydın'dan Bir Anı: Türkiye Kupası Macerası




Türkiye Kupası'da oynanan Ankara Demirspor maçı Mehmet Aydın'ın hayatında önemli bir yer taşıyan maçtı. İlk maçı Göztepe'miz Ankara'da 3-1 kaybetmişti. Rövanş İzmir'deydi. Maçın ilk yarısı 1-0 konuk ekibin üstünlüğüyle sona erdi. Soyunma odasına girildi. Kimse konuşmuyordu. Alsancak Stadı zemininden merdivenlerle yukarı çıkarken basamaklarda Kaptan Gürsel Aksel durdu ve geriye döndü: "Durun" dedi ve ekledi: "Söyleyeceklerim var" dedi. Arkadaşlarından çıt çıkmıyordu. Gürsel devam etti: "Arkadaşlar görüyorum ki, hepiniz maçı şimdiden bitirdiniz. Tatil hesapları yapıyorsunuz. K.Mehmet, B.Mehmet ve sen Çağlayan sizlere söylüyorum. Biz 7 kişi hücum oynayacağız. Siz üç kişi defans yapacaksınız. Bize neden yardım etmiyorsunuz diye sakın tepki göstermeyin" dedi.



Mehmet Turu Getirdi


Sonrasını Mehmet Aydın şöyle anlatıyor: "Takım sahaya çıktı. Göztepe'miz saldırıyor, Ankara ekibi sahasından bile çıkamıyordu. Önce Fevzi, ardından Fuji, sonra yine Fevzi üst üste golleri sıraladılar. Maç 3-1 olmuştu. Gidiyor denilen maç biranda dönmüştü. Dakikalar 86'yı gösterdiğinde sağdan Ertan orta yaptı ve ben dördüncü golü yani tur golünü attım. O an öyle mutluydum ki! Sonra Bursa'yı ve finalde de Eskişehir'i yendik Türkiye Kupası'nı kazandık. Ardından Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı Fener'i yenerek müzemize götürdük. Ama o konuşmanın bizim üzerimizde gerçekten çok büyük etkisi olmuştu."










ÇAĞLAYAN DEREBAŞI

Kimdir?


Çağlayan Derebaşı 1940 yılında Ankara'da doğdu. Futbola Ankaragücü altyapısından başladı. Ankaragücü, Konya İdmanyurdu ve Göztepe'mizde forma giydi. Sarı-kırmızılı ekibimizde zamanının en iyi sol beki olarak tarihe geçti. Soğukkanlılığı nedeniyle arkadaşları kritik anlarda tüm penaltıları ona attırırdı. Derebaşı, evli ve iki çocuk babası.



Çarli Çağlayan


Efendi, hırslı ve centilmendi. Çevresindekilerle pek konuşmazdı. Kendi deyimiyle "lüzumsuz konuşmalar" yapmazdı. Takımın en çalışkan futbolcularından birisiydi. Arkadaşlığa çok önem verirdi. Arkadaşları için hiçbir şeyden kaçınmazdı. Soğukkanlı olduğu için genelde takımda penaltıları ona attırırlardı. Göztepe'mize dışardan gelmesine rağmen öz ve öz Göztepeliydi. O efsane takımın mimarlarından birisiydi. Birçok büyük başarıda hiç kuşkusuz onun payı büyüktü. Kaleci Ali Artuner'in dediği gibi "Önümüzdeki defans olmasa ben de Ali Artuner olamazdım" sözünün kahramanlarındandı.


Pavyon Macerası


O bir gün yine arkadaşlarına uyup pavyona gitti. Gidiş o gidiş oldu. Bir daha pavyona ayak basmadı. İşte Çağlayan ve pavyon macerası: "O zamanlar gençliğin etkisiyle arasıra pavyona eğlenmeye giderdik. Hocamız hemen kokuyu alırdı. Gazino veya pavyona gittiğimizde garsonlar ve bizi tanıyan kişiler uyarırdı veya hocamıza durumu bildirirdi. Yine birgün Hüseyin, Fevzi ve ben, pavyona gittik. Kimse bizi tanımıyordu. Pavyonun garsonu da Göztepiliymiş. Ertesi gün idman bittikten sonra Adnan Hoca herkesin ortasında "Pavyoncular ayrılsın" dedi. Biz birden birbirimizin yüzüne baktık. Çıksak bir türlü, çıkmasak bir türlü. Fevzi, ardından ben, sonra Hüseyin öne çıktık. Bunun üzerine hocamız yüzümüze baktı. Suratımın ilk defa öyle kızardığını hissettim. Çok ağır bir ceza bekliyorduk. 6 tur fazla koştuk. Ama o bakışlar 60 tura bedeldi. Daha sonra hiç pavyona gitmedik."





Mekanın Cennet olsun Büyük Göztepeli...



Göztepelilik Apayrı Bir Olay




O diğer arkadaşları gibi futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük yapmadı. Hatta futboldan koptu. Göztepe'mizin o dönemdeki yöneticileri gibi yöneticiler bulamayacağını düşünüp, "Parası olan yöneticiler gün geliyor takım kuruyorlar. Ben antrenör olarak işime karışılmasına izin veremezdim. Bu meslek bana göre değildi" diyor Çağlayan... Göztepe'nin ve Göztepeliliğin apayrı bir olay olduğunu söyleyen Çağlayan, "Özveri, inanç ve zihniyet bizim için çok önemliydi. Sözkonusu Göztepe'nin başarısı olunca para konuşulmazdı. Gürsel ağabey görüşmeye girer, bizim adımıza anlaşma yapar, sonra bize "Girin içeriye, imza atın" derdi. Biz ona öylesine çok güvenir, yöneticilerimizin de bizi mağdur bırakmayacağını bilirdik."




Çağlayan Derebaşı'ndan Bir Anı: Kaçan Penaltı


"Soğukkanlı olmam nedeniyle arkadaşlar genelde penaltıları bana attırıyorlardı. İdmanlarda bol bol penaltı çalışması yapardım. İdmanlarda dahi penaltı kaçırdığım pek görünmezdi. Topla çok iyi konsantre olur, kaleciyi bakışlarımla aldatırdım. Bir gün Altınordu ile oynuyoruz, Alsancak Stadı'nda. Bizim için çok önemli bir maç. Mutlaka kazanmamız gerekiyor. Maçın sonlarına doğru bir penaltı kazandık. Herkes yine bana döndü. Gürsel Ağabey ile Nevzat Güzelırmak, yanıma geldiler ve bana dönerek "Bu penaltıyı kaçırırsan yanarız. Bu maçı mutlaka kazanmamız lazım" dedi. Onların heyecanı beni de etkiledi. Ve hayatımda ilk defa penaltı kaçırdım. O maçı kazanamadık. Arkadaşlarım maç sonunda eve geldiler, teselli etmeye çalıştılar."








NEVZAT GÜZELIRMAK


Kimdir?


Nevzat Güzelırmak 1 Ocak 1942 yılında İzmir'de dünyaya geldi. 17 yıl Göztepe'mizin forması giydi. 19'u A milli olmak üzere 40 kez milli oldu. 1975'te futbola veda eden Güzelırmak, 1.Lig'de Boluspor, Denizlispor, Bursaspor, Altay, Karşıyaka, Kayserispor ve Antalyaspor'da teknik direktör olarak görev yaptı. 2.Lig'de şampiyonluğa oynayan Göztepe, Aydın, Kuşadası, Adana Demirspor, Afyon, Konyaspor gibi takımlarda görev yaptı. Kayserispor'u 1.Lig'e çıkartan Güzelırmak, 2 erkek 1 kız çocuk babası.


Çayırlıbahçe'de Başladı


Futbola 1957 yılında Çayırlıbahçe'de başladı. Namık Kemal Lisesi'nin karşısındaki alan o dönemlerde halk sahası olarak kullanılıyordu. Göztepe'miz hazırlık maçlarını bu sahada yapıyordu. Nevzat Güzelırmak da, Çayırlıbahçe ile Göztepe arasında oynanan maçta Çayırlıbahçe forması giydi. 16 yaşındaki genç delikanlı sağ açık oynuyordu ve o maçı Çayırlıbahçe, 5-2 kazandı. Göztepe'mize iki golü de Nevzat attı. O dönemde Sarı-kırmızılı ekibimiz için futbolcu beğenen Abbas Göçmen maçtan sonra Güzelırmak'a geldi ve şunu sordu: "Göztepe'yi seviyor musun?" O da "Seviyorum." deyince Abbas hoca "O zaman yarın malzemelerini al gel." dedi. İşte Nevzat'ın Göztepe'mize gelişi böyle oldu.


İngiliz Nevzat


Yıllar geçti Nevzat Güzelırmak tam 17 yıl Türkiye liginde, Avrupa kupalarında ve bir çok müsabakada aralıksız olarak Göz-Göz'ümüzün formasını giydi. O dönemin yöneticisi David Franko ona "İngiliz" lakabı taktı. Nevzat'ın futbolu İngilizlere benzetildiği için Nevzat, yıllarca bu lakapla anıldı. İlk geldiğinde Göztepe'miz alt sıralarda oynayan bir takımdı. Bir münibüs taraftarı vardı. Güzelırmak da Göztepe'miz gibi başarılarıyla büyüdü. Efsane takımın başarısını arkadaşlığa ve kaliteli kadroya bağlayan Güzelırmak, "Bana göre bizim kadar, o dönemde görev yapan yöneticilerin bizim başarımızda büyük payı vardı." diyor ve şunları söylüyor: "Çok iyi bir takımımız vardı. Arkadaşlık süperdi. Çok iyi bir istikrar sağlandı. Adnan Süvari'nin önderliğindeki takımımız yönetimimiz tarafından devamlı derece korundu. Takımı dağıtmayan ve bizi birbirimize bağlayan o dönemin yöneticileri teknik adamı Adnan Süvari, Abbas Göçmen, yöneticiler Mustafa Orçinos, Ruhi Karaduman, Sebahattin Süvari, Ahmet Sevil ve Zeki Çırpıcı ve diğerlerinin emekleri olağanüstüydü. Büyük paralar karşılığında başka takıma gitmeyi kimse düşünmedi. Ogün arkadaşlığımız neyse şimdi de o. Şimdi yaşlarımız 50 ile 60 arasında değişiyor. Her ay veya 15 günde bir bir yerde toplanır, ailece görüşürüz. Bu herhalde Türkiye'nin hiç takımında yoktur. Göztepe'mizin parçalanmasına hiç bir zaman izin vermedik. Biz kendi arkadaşlığımızı, kendi kulübümüzü sevdik. Eğer, gitseydik onlara ihanet etmiş gibi olurduk. Bu kadroya yazık olurdu."




Güzelırmak'tan Bir Anı


"Yıl 1969. Yani 1968-69 sezonuydu. Göztepe Türkiye Kupası finaline kalmış ve finalin ilk maçı için Eskişehir'e gitmiştik. Eskişehirspor, o maçta bizi 2-1 yenmişti. Maçın tek golünü de ben frikikten atmıştım. Rövanşta İzmir'e döndük. Maç 1-1'ken Çağlayan hakem tarafından oyundan atıldı. Soyunma odasına gittik. Adnan Süvari kısa bir konuşma yaptı. O sırada da Çağlayan başı önde kenarda oturuyordu. Süvari bize 'Arkadaşınız oyundan atıldı. 10 kişi kaldınız. Bu kupa Eskişehir'e gidecek olursa arkadaşınız zan altına girecek. Hepiniz birleşeceksiniz, bu arkadaşınızın eksikliğini hissettirmeyeceksiniz. Bu maçı kazanacaksınız.' dedi. İkinci yarıya o inançla çıktık. 10 kişiyle önce Fevzi'nin, sonra Nielsen'in golleriyle maçı 3-1 kazandık. Maç bittiğinde Çağlayan ağlıyordu."



NİHAT YAYÖZ


Kimdir?


1945 yılında İzmir Buca'da dünyaya gelen Nihat Yayöz, futbola Göztepe'mizin genç takımımda başladı. 1958 yılında rahmetli Abbas Göçmen tarafından bir tavsiye üzerine genç takımda denemeye alındı. Beğenildi ve çok çalışarak efsane takımın kadrosuna girmeyi başardı. 1961 yılında A takımına yükseldi. 1970 yılına kadar Göztepe'mizde forma giydi. Daha sonra Beşiktaş'a transfer oldu. 1974-75 sezonunda yeniden sarı-kırmızılı ekibimize döndü. 1978 yılında jübilesini yapan Yayöz, 16 defa A ve Ümit Milli Takım'da forma giydi.


Vazo Nihat


Kendi deyimiyle futbolda tüm ideallerine ulaştı. Ama biri hariç. Gol krallığı. Hala kaçan krallık için yanıyor, üzülüyor. Nihat Yayöz'ün daha küçük yaşlardayken hayalini süsleyen şeyler birer birer gerçekleşti. En büyük ideali önce Göztepe'mizde forma giymekti, giydi. Ardından milli takımda oynamaktı, oynadı. İstanbul kulüplerinden birine transfer olmaktı, oldu ve Beşiktaş'a gitti. Gol kralı olmaktı, işte talihsizlik sonucunda o idealine ulaşamadı.



Hastalanınca Krallık Gitti


A Milli Takım ile birlikte Rusya'ya giderken aniden rahatsızlanan Nihat Yayöz'e doktorlar sarılık teşhisi koydu. Nihat, tam formunun zirvesindeydi. Attığı 12 golle krallık yarışının zirvesindeydi. Doktorlar onun futbol oynamasını yasakladılar. Nihat tam 4.5 ay futboldan uzak kaldı. Buna rağmen Eskişehirsporlu Fethi Heper'den başka ona yaklaşan futbolcu olmadı. Fethi Heper, 13 gol atarken o 4.5 ay uzak kalmasına rağmen sezonu bir gol farkla 12 golle tamamladı. Nihat, sarı-kırmızılı ekibimizin alt yapısından yetişip efsane takımla birlikte adını Türk futboluna altın harflerle yazdıranlardan birisidir. Efsane takımın kurucusu, yaratıcısı Adnan Süvari, kendisini bildiğinden beri futbolun içerisinde olduğunu söyleyen Yayöz'e göre, Türkiye'ye gelmiş geçmiş en iyi teknik adamıdır.

Nihat Yayöz'den Bir Anı: Bursa'dan Zor Çıktık


Yıl 1968-69 sezonu. Göztepe'mizin yarı finalde rakibi Bursaspor. Sarı-kırmızılı ekibimiz İzmir'deki maçı Nihat'ın son dakikada attığı golle 1-0 kazanmıştı. İkinci maç Bursa'daydı. Çok zor bir maçtı. Bursaspor'un taraftarları oldukça fanatikti. Göztepe'mizin bu maçtan en azından beraberlikle ayrılması gerekiyordu. Sarı-kırmızılı ekibimiz ilk yarıda yenen golle yenik duruma düştü. Ancak, ateşli Bursaspor taraftarları hiç susmuyordu. Nihat: "Bana göre Bursa o maçı taraftarı yüzünden kaybetti. Taraftarlar kendi takımlarına yüklenince bize cesaret geldi." yorumunu yapıyor. Maçın son dakikaları oynanıyordu. Heyecan doruk noktadaydı. Nihat, Ertan'dan gelen topu filelere gönderdi. Kendi deyimiyle Bursa'yı, "Santrası dahi olmayan golle" yıktı. Bursa Atatürk Stadı ana-baba günüydü. Taraftarlar çılgına dönmüştü. Görevililer "Merak etmeyin, bir şey olmaz" deyip Göztepeli futbolcularımızı sahanın ortasında topladılar. Ancak, fanatik Bursasporlu taraftarlar açık tribünün tellerini yıkıp sahaya girdiler, Göztepeli futbolcularımıza saldırdılar. Sarı-kırmızılı ekibimiz canlarını zor kurtarıp soyunma odasına kendilerini zor attı. Daha sonra askeri birlikler çağırıldı. Göztepe'miz soyunma odasında mahsur kaldı.


Asker Kıyafeti Giydiler




Herkes "Nasıl çıkacağız" diye planlar yaparken Nihat, ortaya atıldı. "Askerlerin kıyafetini giyelim" Bu fikir herkesin kafasına yattı. Efsane takımımızın futbolcuları kendilerini kurtarmak için gelen askerlerin kıyafetini giyerek stat dışına çıktılar ve Bursa Garnizon Komutanlığı'na gittiler. Kışlada askerlerin karavanasından yemek yediler ve daha sonra yola koyuldular. Bursaspor'u son dakikada attığı golle yıkan Nihat, bu defa Galatasaray ile oynanan final maçında yine son dakikada sahneye çıktı. İzmir'deki maçta 90. dakikada Göztepe'mize galibiyeti getiren golü yine Nihat attı. İstanbul'daki maç için geriye sayım başladı. Galatasaray ilk yarıda attığı golle 1-0 öne geçti. Herkes maçın bu skorla bitip uzatmaya geçileceğini düşünürken, sahneye yine Nihat çıktı. Nihat, son dakikada bu defa Cim-Bom'u dize getirdi ve Göztepe'miz bu skorla ikinci defa Türkiye Kupası'nı müzesine götürdü.






Büyük Kaptan Mekanın Cennet olsun..Nurlar Işıklar içinde yat...


GÜRSEL AKSEL


Kimdir?


1937 yılında Edirne'nin Uzunköprü kazasında dünyaya gelen Gürsel Aksel, babasının memuriyeti nedeniyle geldikleri Manisa'da futbola başladı. Kısa sürede futbol otoritelerinin dikkatini çekti. 1955 yılında ağabeyi Güler Aksel ile birlikte Manisa Gençlik'ten Göztepe'mize transfer edildi. 10 yılı takım kaptanlığı olmak üzere 17 sene aralıksız sarı-kırmızılı ekibimizde oynadı. Göz-Göz'ümüzün tarihi başarılarında başrol oynadı. İki defa Türkiye Kupası, bir defa Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanan kadronun kaptanıydı. Aynı şekilde Avrupa Kupa Galipleri Kupası, Fuar Şehirleri (UEFA) Kupası'ndaki tüm maçlarda görev aldı. Futbolu bıraktıktan sonra, Göztepe, Ordu, Rize takımlarında teknik adam olarak görev yaptı. Rizespor'u çalıştırırken 13 Ekim 1978'de bir benzin istasyonundaki patlama sonucunda hayata gözlerini yumdu. Aksel, Evli biri kız, diğeri erkek iki çocuk babasıydı. 3 defa A Milli, 2 defa Ümit Milli 12 defa da Ordu Milli Takım'da oynayan Aksel, 1966 yılında Kazablanka'da Dünya Şampiyonu olan Ordu Milli Takımı'nda görev yaptı.





                                               Koca Kaptan Gürsel


Kimileri ona maç sırasında çok konuştuğu için "kaynana", kimileri vücut yapısı nedeniyle "kestane" kimileri ise liderlik vasfı nedeniyle "baba" diyordu ama o günümüze "Koca Kaptan" lakabıyla geldi ve bu lakap onunla özdeşleşti. Gürsel Aksel, bir ekoldü. O iyi bir kaptan, iyi bir futbolcu, iyi bir insan ve hepsinden önemlisi iyi bir dosttu. Takım arkadaşlarını sevdi, kulübünü sevdi ve hepsine sevgiyi aşıladı. Sevgiyle nelerin başarılabileceğini herkese gösterdi. Öyleki herkesin umutsuzluğa kapıldığı anlarda dahi o arkadaşlarına ve çevresine hırs aşıladı, sevgi aşıladı. O muhteşem kadroda ona inandı, onunla Avrupa kapılarını araladı. Öyle bir liderdi ki, onun Göztepe'de görev yaptığı dönemde futbolcular hiç bir zaman doğru düzgün transfer görüşmelerine dahi girmedi. Gürsel Aksel, sezon sonunda yönetim toplantısına giriyor tüm takım arkadaşları için pazarlığa oturuyordu. Arkadaşları ise kapıda onu bekliyordu. O yöneticilerle yaptığı çetin mücadele sonunda anlaşmaya varıyor, kapıdan çıkıp arkadaşlarına "Arkadaşlar artık içeri girip imza atabilirsiniz" diyordu. Futbolcular imza attıkları kağıda baktıklarında Koca Kaptan'ın en düşük fiyata imza attığını, kendilerine daha fazla para yazıldığını görüyorlardı. O işte böyle bir liderdi. Hatta yöneticilere o dönemlerde "Ali'ye daha fazla para verin. O çok para yiyor. Ona yetmez" diyerek en fazla parayı da ona verdiriyordu. Ama futbolcular da, ona öylesine büyük saygı gösteriyordu ki, o duşa girmeden hiç bir futbolcu duşa girmiyordu. Koca Kaptan'ın bir dediğini iki etmiyorlardı. Gürsel Aksel, Göztepe'miz ile bir çok başarılara imza attı. Sarı-kırmızılı ekibimizin Avrupa Kupaları'nda çeyrek final ve yarı final oynadığı dönemlerde ve iki Türkiye Kupası, bir Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanılmasında büyük pay sahibi oldu.




Kadere Bak




Futbolculuk döneminde tarihi başarılara imza atan Gürsel Aksel, antrenörlük döneminde Göztepe'mizin 2.Lig'e düşüşüne tanık oldu. Hem de son maçta Göz-Göz'ümüze rakip olan Orduspor'un başında. 1976-77 sezonunda Göztepe'miz ligde zor günler yaşıyor. Ligin son haftasına girildiğinde sarı-kırmızılı ekibimiz Ordu deplasmanına gidiyor. O dönemde Gürsel Aksel Orduspor'un teknik direktörü. Göztepe'miz bu maçı kazanırsa ligde kalacak, kaybederse küme düşecek. Maçtan önce Göztepeli yöneticiler koca kaptana adeta yalvarıyor. "Aman Gürsel, Göztepe'nin kaderi senin elinde. Bize bir puan bile yetiyor. Futbolcularla konuş, bu işi bağla." diyorlar. Koca Kaptan duyduklarına inanamıyor ve yerinden fırlıyor. "Siz hiç futbolcunuza bu maçı satın diyebilirmisiniz? Biz bugüne kadar Göztepe'de formamıza hiç ihanet etmedik, ettirmedik. Size şerefli bir forma bıraktık, düşeceksek şerefimizle düşeriz. Kalbim Göztepe'yle ama ben böyle bir şey yapamam." diyor. Aksel, maçtan önce soyunma odalarına gidip futbolcularına "Arkadaşlar. Benim kanım, canım her şeyim Göztepe. Ama sakın bana bakıp duygusal davranmayın. Çıkın mertçe, erkekçe oynayın ve maçı kazanın." diyor. Orduspor o maçı 2-1 kazanıyor ama maçtan sonra Orduspor soyunma odası ölü evi gibi. Futbolcular Gürsel Aksel'i maç bitiminde hüngür hüngür ağlarken buluyor, onu teselli etmeye çalışıyor. Aksel, kimseye haber vermeden Kula'ya gidiyor ve tam 1.5 ay hiç ama hiç kimseyle konuşmuyor. Yakınları onun sağlığından endişe ediyor, Aksel Göztepeli arkadaşlarının ısrarıyla İzmir'e zor getiriliyor.


Gürsel Aksel'den Bir Anı: Cumhurbaşkanlığı Kupası


1969-70 sezonu. Gürsel Aksel'in allandıra, pullandıra anlattığı en büyük anılardan birisi. Göztepe'miz, Galatasaray ile Cumhurbaşkanlığı Kupası oynuyor. Maçtan önce ısınma hareketleri yapılırken Galatasaray'ın İzmirli efsane ismi Metin Oktay, Gürsel Aksel'in yanına giderek, "Size dört gol atacağız" diyor. Aksel müthiş sinirleniyor. Arkadaşlarını soyunma odasında toplayıp durumu anlatıyor ve şunları söylüyor: "Bakın arkadaşlar bu maçı mutlaka kazanacağız. Anadolu'ya bu kupayı götüren ilk kulüp olacağız. Bu maçı benim için kazanın" Göztepe sahaya çıkıyor ve süper bir oyun sergiliyor. İlk yarı 1-1 sona eriyor. İkinci yarıda adeta Göztepe fırtınası esiyor. Gürsel Aksel, ceza alanı dışından topa nefis vuruyor, top Galatasaray ağlarında. Maçın hakemi Orhan Gönül, ürküyor. Göztepe'mizin kupayı alması veya Galatasaray'ın kupayı kaybetmesinin getireceği tepkilerden korkuyor. Maçı uzattıkça uzatıyor. Ama Göztepe davaya inanmış. Maçı kazanacak. Gürsel'in pasını alan Fevzi uzatma dakikalarında topa öylesine güzel vuruyor ki, Cim-Bom adeta çimlere gömülüyor, taraftarlarımız ayağa kalkıyor. Evet, Cumhurbaşkanlığı Kupası Göztepe'mizin. Tribünlerde büyük coşku yaşanıyor. Maçtan sonra Gürsel Aksel, taraftarlardan kurtulup maçın topunu alıyor ve Galatasaraylı Metin Oktay ile diğer futbolcuların yanına yanaşarak, "Dört atarız demiştiniz. Biz size üç tane attık. Al bununla dört olsun." diyor ve takım arkadaşlarının yanına koşuyor. Ardından dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'dan Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı alıyor.



CEYHAN YAZAR


Kimdir?


1943 yılında Antalya Akseki'de dünyaya gelen Ceyhan Yazar, futbola Somaspor'da başladı. 1961-62 sezonunda Manisa Karması'yla Genç Milli Takıma seçildi. Atatürk Lisesi'nde okuyordu. İzmir Karması'nda Göztepeli Ali ve Halil, Altaylı Ayfer, Karşıyakalı Gode Cengiz'e karşı forma giydi. Genç Milli Takım'a çağırıldı ve Antrenör Fikri Bayrıl aracılığıyla Göztepe'mize transfer oldu. Efsane takımımızda görev yaptı. Ancak, tahsil nedeniyle Amerika'ya gitmek zorunda kaldı ve Göztepe'mizi o şaşalı dönemde bıraktı. Cosmos takımında oynayan ilk Türk futbolcu oldu.


Fırtına Ceyhan


Göztepe'mizin efsane takımına girmeyi başaran futbolculardan birisiydi Ceyhan Yazar. Futyaşantısı büyük başarılarla dolu geçti. Hem okuyor, hem de futbol oynuyordu. Futboldan para kazanamayacağını anlayınca Amerika'ya gitti.


İngiltere İle Kısa Sürede Kurulan Dostluk


Yaşadığı dönem, Onun deyimiyle "En güzel" günlerdi. İşte o güzelliklerden birisi de 1967 yılında yaşandı. Ceyhan, Avrupa Kupası'nda oynadıkları Anwers maçını söyle anlatıyor: "Ülkemizi Avrupa Kupaları'nda üç takım temsil ediyordu; Fenerbahçe, Galatasaray ve Göztepe. Galatasaray ve Fenerbahçe rakiplerine 5-0 yenilmişlerdi. Türkiye'nin gözü bizdeydi. Rakibimiz Belçika şampiyonu Anwers takımıydı. Maçtan bir gün önce kaldığımız iki yıldızlı otelden çıktık ve gece, takım halinde Brüksel sokaklarında dolaştık. Yolda, son Dünya Kupası şampiyonu İngiltere Milli Takımı'nı gördük. Onlar da bizim gibi dolaşıyordu. İngiltere Futbol Federasyonu Başkanı Winter Boccom, Adnan Süvari'yi görünce hemen onun yanına geldi ve sohbet etmeye başladı. Tahsil için daha önce İngiltere'de bulunan Süvari ile çok eski dostlukları varmış. Onlar konuşurken, bizler de İngilizler'in dünyaca ünlü futbolcuları Baby ve Jackie Charlton kardeşler, Allon Baalv, Baby More ve Banks gibi futbolcularla tanışma fırsatı bulduk. Onlar bize, biz onlara rozet ve bayraklar verdik, birbirimize başarı dileğinde bulunduk. Süvari daha sonra Kafile Başkanı Muhittin Ekiz'in yanına gitti. Ben de onların konuşmalarına kulak misafiri oluyordum. Adnan Süvari, Ekiz'e "Biz de İngiltere Milli Takımı'nın kaldığı otelde kalacağız" dedi. Ekiz, "Paramız yok ki" dedi. Bunun üzerine "O zaman ben gidiyorum" dedi. Ekiz ve Nadi Baba araya girdi ve biz İngiltere Milli Takımı'nın kaldığı Brüksel Hilton Oteli'ne yerleştik. Arada çok büyük fiyat farkı vardı. İngilizlerin futbolcularıyla bol bol sohbet ettik. Onlar bize maç bileti verdiler. Kağıt oyunu oynadık. Adresler ve telefon numaraları aldık. Ertesi gün onların maçını izledik. Biz bir gün sonra oynayacaktık.


Avrupa'da İlk Deplasman Galibiyeti


Ve o an geldi. 5 dakika kala Adnan Hoca konuşma yapardı. Yapmadı. İkinci sinyal geldi, yine konuşma yapmadı. Çıkış tüneline çıkarken yanımıza geldi ve şunu söyledi: "Sizler benim için Dünya Şampiyonu olmuş İngiltere Milli Takımı kadar kıymetlisiniz". Tüylerimiz ürperdi. Çıktık, rakibimizi Fevzi'nin iki güzel golleriyle 2-1 yendik ve Avrupa'da ilk defa deplasmandan galibiyetle Türkiye'ye döndük.




ERTAN ÖZNUR

Kimdir?


2 Eylül 1944 günü Afyon'da dünyaya gelen Ertan Öznur, futbola İzmir Demirspor'da başladı. Ardından Yeşildirek'e gitti, bir yıl sonra yeniden İzmir Demirspor'a döndü. Göztepe'mizin Demirspor'u 5-3 yendiği maçtan sonra Gürsel Aksel'in teklifiyle sarı-kırmızılı kulübümüze geldi. Namık Kemal Lisesi'nde Nevzat, Ali ve Nihat ile okul arkadaşı olması nedeniyle kısa sürede takıma uyum sağladı. Göz-Göz'ümüzün mazide yaşadığı başarıların baş mimarlarından birisi oldu. Futboldan kopmayan Öznur, teknik adam olarak bir çok takımda görev yaptı. Ertan Öznur, bir kız bir de erkek çocuk babası.









Şamşeytanı Ertan


Attığı kurnazca goller nedeniyle arkadaşları ona bu adı takmıştı. Futbolu, müthiş tekniği ve enerjisiyle Göztepe'mizin dinamosu gibiydi. Kritik zamanlarda attığı gollerle sarı-kırmızılı ekibimiz onunla çok büyük başarılara imza attı. Ama onun içinde şampiyon olamamak büyük üzüntü yaşattı. "Bir defa şampiyon olamadık ya, ben ona yanıyorum" diyen Ertan Öznur, 1966 yılını hiç ama hiç unutamıyor. Öznur, şunları söylüyor: "Avrupa kupalarından ziyade 1966 yılında şampiyon olacakken şampiyonluğu kaybetmemiz bende derin izler bıraktı. Bu benim için çok acı bir hatıradır. O sezon çok ama çok şanssız bir sezondu. Eğer evimizde Ankaragücü'ne yenilmesek ve son maçta Beşiktaş'ı evimizde yensek, Türkiye'nin Anadolulu ilk şampiyonu biz olacaktık. Ankaragücü maçının ilk yarısını 2-0 galip kapattık. İkinci yarıda öylesine kötü oynadık ki, tam 5 gol birden yedik. Maç 5-2 yenilgimizle bitti. Bir kaç hafta sonra Beşiktaş ile İzmir'de karşılaştık. O maçı da 2-0 kaybettik. Beşiktaş o galibiyetle şampiyon oldu. Aslında şampiyonluk bizim hakkımızdı. Bu iki maçı kazanmış olsaydık başarılarımıza lig şampiyonluğunu da ekleyecektik. Aynı sezon Türkiye Kupası finalinde de, Altay'a kupayı kura sonucunda kaybettik. Ama bir sonraki sezon hem Türkiye Kupası'nı, hem de Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı kazandık."



Ertan Öznur'dan Bir Anı: Ağlayan Soydaşımızı Hiç Unutmadık


1963 yılında Göztepe'miz ilk Avrupa seferine çıkıyordu. Ancak, yönetim maddi çıkmaz içerisindeydi. Para yoktu. O nedenle uçakla seyahat gerçekleşmedi. Göz-Göz'ümüz kurada Romanya'nın Petrol takımıyla eşleşti. Takım otobüsle yola çıktı. Bakın o günü Ertan nasıl anlatıyor: "O zamanlar uçak fazla kullanılmıyordu. Yönetimde maddi problemler yaşanıyordu. Otobüsle maceralı bir yolculuğa çıktık. Yolun nasıl geçtiğini bir türlü anlamadık. Bulgaristan o zamanlar kominizmin en hararetli günlerini yaşıyordu. Bulgaristan'a girdiğimizde otobüsümüzün önünde Türk bayrağı ve Göztepe flaması vardı. Soydaşlarımızın bizimle konuşması yasaktı. Bize sevgiyle bakıyorlar ama yanımıza gelemiyorlardı. Türk bayrağını gören bir soydaşımızın uzaktan bize bakıp ağladığını gördük. Ondan çok etkilendik. Yorucu bir yolculuğun ardından Romen rakibimize deplasmanda 1-0 yenildik. İkinci maçı 2-0 kazanıp tur atladık. Ama o ağlayan soydaşı hiç unutmadık.





FEVZİ ZEMZEM


Kimdir?


Fevzi Zemzem 1941 yılında İskenderun'da doğdu. Oldukça parlak bir futbolculuk yaşantısı oldu. Ege'den milli takımda en fazla forma giyen futbolculardan birisi oldu. 1960 ile 1970 yılları arasındaki tüm milli maçlarda görev yaptı. Tam 23 defa A Milli takımda forma giydi. 1.Lig'de 144 gol atarak Türkiye'nin gelmiş geçmiş en golcü futbolcularından birisi oldu. İki defa gol kralı oldu. Futbolculuk dönemindeki parlak yaşantısını teknik direktör olarak da sürdürdü. Zemzem, Orduspor'un 1.lig takımını çalıştırdı. O yıl ligi üçüncü sırada bitiren Orduspor tarihinde ilk defa Avrupa Kupalarına katıldı. Samsunspor (1981-82) ve Diyarbakırspor'u (1984-85) 1.Lig'e çıkarttı. Tanju Çolak, Dobi Hasan gibi Türk futbolunun ünlü isimlerini yetiştirdi. 2.Lig'de zirveye oynayan bir takımı çalıştırdı. Zemzem evli ve Murat adında bir erkek çocuk sahibi.


Buldozer Fevzi




Fevzi Zemzem... Namı diğer "Buldozer Fevzi". Güçlü fiziği, oyun tekniği ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle ve attığı gollerle rakip defans oyuncularının ve kalecilerin bu adı taktığı Zemzem'in futbolculuk ve teknik direktörlük yaşantısı birçok başarılarla dolu. Fevzi Zemzem'i ilk keşfeden İzmir'de o zaman Hava Harp Okulu'nda okuyan Göztepeli taraftarlardan Üsteğmen Özcan. Onu Bursa'da askerliğini yaptığı dönemde, Bursa Havagücü takımında izlemiş ve beğenmiş. Hemen yöneticilere iletmiş. O dönemin başkanlarından Şevket Filibeli uzun uğraşlar sonucunda onu Göztepe'mize kazandırmış. Filibeli, ona Adana bağlantılı telefonla ulaşmaya çalışmış. Telefona çıkan şahıs da Zemzem'e "Adana'dan arıyorlar" deyince Zemzem, "Adana Demirspor'dan arıyorlardır" diyerek telefona çıkmamış. Daha sonra Filibeli, "İzmir Göztepe'den arıyoruz" diyerek ikinci kez arayınca Zemzem'in Göztepe macerası başlamış. İlk zamanlar pekçok pozisyona girmesine rağmen gol atamadığı için eleştirilmiş. Sabahları erkenden kalkıp kimsenin haberi olmadan kısa ve uzun mesafeli koşular yapmış. Kendisini geliştirmiş ve sahalara dönüşü muhteşem olmuş. O dönemin müthiş savunma oyuncuları Basri'ler, Naci'ler onun deparları ve güçlü fiziğiyle yarattığı ataklar karşısında aciz duruma düşmüş. Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Kupalarındaki golleriyle milyonları ayağa kaldıran Zemzem, tam 11 yıl aralıksız olarak Göztepe'mizin forması giymiş. Zemzem, sadece Göz-Göz'ümüzde değil ulusal ve uluslararası maçlardaki başarılarda da başrol oynamış. Milli takımın Moskova Zaferi'ni yaşamış. O yıllarda 26 yıldır hiç yenilmeyen Sovyetler Birliği'ni hem de Lenin Stadı'nda yenmeyi başaran milli takımın ilk golünü 8. dakikada atan ve tarihe geçen futbolcu oldu. Golü Zemzem şöyle anlatıyor: "20 Ekim günüydü. Lenin Stadı'nı kar nedeniyle branda ile kapatmışlardı. Sabah kalktığımızda güneş doğdu. O güneş bize mutluluk verdi. O gün kazanacağımıza inandık."




Zemzem'den Bir Anı: Tacı Metin Oktay'a verdi


Türk futbolunun unutulmaz golcüsü Metin Oktay, İzmirli olduğu için Fevzi Zemzem ile özel olarak ilgilenirdi. O'na golcülüğün püf noktalarını anlatırdı. O ise Oktay'ı örnek alırdı ve büyük saygı duyardı. Oktay, bir defasında gazetelere şu açıklamayı yapmıştı: "Yerime çok iyi bir golcü bırakıyorum. Gözüm açık gitmeyeceğim". Zemzem, yıllarca unutulmaz golcü Metin Oktay ile gol krallığında yarıştı. Metin Oktay'ı 1967-68 sezonunda attığı 20 golle geçti. Bir sonraki yıl usta golcüyle aynı sayıda, yani 19'ar gol attı. Ama o, "Gerçek kral Metin Oktay. Ben gencim. O futbolu bırakıyor. Benim bir daha alma şansım var." deyince, gol krallığı tacı Metin Oktay'a verildi. İşte böyle bir centilmendi Fevzi Zemzem.








HALİL KİRAZ


Kimdir?


1944 yılımda İzmir'de dünyaya gelen Halil Kir

az'ın futbol macerası 1958 yılında başladı. Göztepe'mizin idmanlarına gidip top toplayan Halil, o dönemin kalecisi Erdoğan'ın vasıtasıyla altyapıya kaleci olarak geldi. Halil kaleci, efsane takımın kalecisi Ali ise santrfor olarak geldi. Ama ne varki, sonraki dönemlerde Ali kaleye geçti, Halil sol açıkta görev yaptı. 1972 yılına kadar Göztepe'mizin formasını giydi. Lig tarihinde 82 gole imza attı. Attığı sert şutlar nedeniyle "Bombacı" lakabı takılan Halil, Atletico Madrid maçında attığı penaltıda fileleri yırttı. Halil evli ve biri kız, diğeri erkek iki çocuk babası.

Bombacı Halil


Halil Kiraz... Attığı şutlarla ağları yırtan, kalecileri bayıltan golleriyle adı "Bombacı Halil" olarak tarihe geçen Atletico Madrid zaferinin kahramanlarından Halil Kiraz. "Bombacı Halil" denildiği zaman, akla gelen ilk şey o meşhur, dillerden düşmeyen Atletico Madrid zaferidir. O zamanlar Avrupa Fuar Şehirleri Kupası adı altında yapılan, şimdiki adıyla "UEFA Kupası"ndaki Atletico Madrid maçı onun hayatında büyük önem taşır. İşte Halil Kiraz'ın ağzından Atletico Madrid maçı: "O zamanlar Göztepe forması giymenin, Rahmetli Gürsel Aksel'in yanında oynamanın bizim için ayrı bir yeri vardı. Hiç unutmuyorum o günü. Atletico Madrid'i 3-0 yenmemiz gerekiyordu. Bulgar hakem penaltı noktasını gösterdiğinde bu zorlu maçı kazanacağımızı o anda hissettim. Penaltıyı rahmetli Gürsel Aksel ağabeyimiz kullanacaktı.




İki Kaşının Ortasına


Nevzat Güzelırmak, Gürsel ağabeyin yanına yaklaşarak bir şey söyledi. Gürsel Aksel parmağıyla beni göstererek "Penaltıyı sen kullan" dedi. Sonra Nevzat yanıma geldi ve "Ne sağa, ne sola. Kalecinin iki kaşının arasını nişan al" deyince ben de "Kolaysa gel de sen at" dedim. Alsancak Stadı'nda kendi nefesimi duyar gibiydim. Hayatım boyunca penaltı kullanmamıştım. Nasıl bu görevi bana verirler diye düşünüyordum. Bütün gücümü toplayıp Nevzat'ın dediği gibi kalecinin üstüne nişan aldım, şut öyle sert gitti ki, top ağları yırtarak dışarı çıktı. Daha sonra ikinci golü Gürsel ağabey attı. Rakibimiz 9 kişi kalınca şansımız da arttı. 88. dakikada yaklaşık 30 metreden sol çaprazdan kaleye öyle sert ve hesaplayarak vurdum ki, top benim dahil kimsenin inanamayacağı güzellikte ağlara gitti." Halil Kiraz, "O zamanlar üç büyükler bize savunma oynarlardı. Onlara üç büyük, bize tek büyük derlerdi." diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Kadromuzdaki 11 kişinin 11'i de milli takımdaydı. Tek idealim 1.Lig'de şampiyonluktu."